
Bilimsel Kaynak Alanı : Safran ve Omega-3 Üzerine Klinik Bulgular
Bu sayfada yer alan içerik, yalnızca sağlık profesyonellerinin (hekim, eczacı, diyetisyen, hemşire vb.) bilimsel bilgilendirme ve mesleki değerlendirme amaçlı erişimine açıktır.
Sunulan bilgiler, tanı koyma, hastalık tedavisi veya ilaç yerine geçme amacı taşımaz.Safran (Crocus sativus L.) ve Omega-3 (DHA, EPA) ile ilgili klinik çalışmalar, bilimsel literatürden derlenmiş olup yalnızca akademik bilgi paylaşımı niteliğindedir.Bu bilgiler, herhangi bir ürünün etkinliği veya güvenilirliği hakkında doğrudan bir sağlık beyanı oluşturmaz.
Ürün kullanımı, dozaj veya tedavi kararı, mutlaka bireyin sağlık durumu dikkate alınarak hekim veya yetkin sağlık profesyoneli tarafından verilmelidir.
Bu sayfadaki bilgiler, kendi kendine tedavi amacıyla kullanılmamalıdır.
-
Mazidi et al., 2016 — Anksiyete ve Depresyon Üzerine Etkisi
Yayın: Journal of Complementary and Integrative Medicine
Konu: 12 hafta boyunca günde iki kez 50 mg safran ekstresi (Crocus sativus L.) verilen katılımcılarda, hafif-orta şiddette depresyon ve anksiyete semptomları değerlendirildi.
Sonuç: Beck Depresyon (BDI) ve Beck Anksiyete (BAI) skorlarında plaseboya kıyasla anlamlı azalma görüldü (p < 0.001). Tedavi iyi tolere edildi, ciddi yan etki bildirilmedi.
🔗 DOI: 10.1515/jcim-2015-0043
-
Shafiee et al., 2018 — Safranın Depresyon, Anksiyete ve Diğer Ruhsal Bozukluklardaki Etkileri
Yayın: Journal of Affective Disorders, Cilt 227, Sayfa 330–337
Konu: Bu derleme, safranın (Crocus sativus L.) depresyon, anksiyete ve diğer zihinsel bozuklukların tedavisindeki etkinliğine ilişkin mevcut klinik ve preklinik kanıtları incelemektedir. Safranın etki mekanizmaları arasında serotonin geri alım inhibisyonu, antioksidan ve antiinflamatuar etkiler, nörotrofik faktör (BDNF) artışı ve nörotransmitter dengesinin sağlanması yer almaktadır.
Sonuç: Safran, plaseboya kıyasla depresif semptomları anlamlı biçimde azaltmış, fluoksetin ve imipramin gibi antidepresanlarla benzer etkinlik göstermiştir. Daha düşük yan etki oranı ve iyi tolerabilite bildirilmiştir.
🔗 DOI: 10.1016/j.jad.2017.11.020
-
Hausenblas et al., 2013 — Saffron ve Majör Depresif Bozukluk Üzerine Meta-Analiz
Yayın: Journal of Integrative Medicine
Konu: Rasgele kontrollü çalışmaları bir araya getirerek safran takviyesinin depresyon semptomları üzerindeki etkisini inceleyen meta-analiz.
Sonuç: Safran, plaseboya karşı anlamlı oranda depresyon semptomlarını azaltırken (etki büyüklüğü ES = 1,62, p < 0,001), antidepresanlarla olan karşılaştırmada anlamlı fark bulunmadı (ES = –0,15), bu da safranın antidepresanlarla karşılaştırılabilir etkinlik gösterebileceği yorumuna yol açtı.
🔗 DOI: 10.3736/jintegrmed2013056
-
Lopresti et al., 2018 — Ergenlerde Ruh Hali Üzerine Etkisi
Yayın: Journal of Affective Disorders
Konu: 12–16 yaş arası ergenlerde, 8 hafta boyunca günde 2×14 mg standardize safran ekstresi ile plasebo karşılaştırıldı; RCADS ölçekleriyle anksiyete ve depresyon belirtileri değerlendirildi.
Sonuç: Safran grubunda, plaseboya kıyasla içselleştirme belirtileri, ayrılma anksiyetesi, sosyal fobi ve depresyon puanlarında anlamlı iyileşme gözlendi; tedavi iyi tolere edildi. (p değerleri PubMed özetinde raporlanmıştır.)
🔗 DOI: 10.1016/j.jad.2018.02.070
-
Cerdá-Bernad et al., 2022 — Safranın Nöro-Bilişsel Bozukluklar Üzerine Etkileri
Yayın: Nutrients, 17 Aralık 2022; 14(24):5368
Konu: Bu kapsamlı derleme, safranın (Crocus sativus L.) başlıca biyoaktif bileşenlerini (krosin, safranal, krosetin, pikrokrosin) ve bu bileşenlerin metabolik kaderini inceleyerek nörolojik koruma üzerindeki potansiyel mekanizmalarını değerlendirmiştir. Özellikle depresyon, anksiyete, Alzheimer ve diğer nörodejeneratif hastalıklardaki etkiler özetlenmiştir.
Sonuç: Safranın antioksidan, antiinflamatuar ve nöroprotektif etkileri sayesinde depresyon ve anksiyete semptomlarını anlamlı biçimde azalttığı, bilişsel fonksiyonları desteklediği ve nöronal yaşlanmayı yavaşlatabileceği belirtilmiştir.
🔗 DOI: 10.3390/nu14245368
-
Sadhu et al., 2024 — Depresyonda Omega-3’ün Övgüye Değer Yönleri ve Eksiklikleri
Yayın: International Journal of Research Publication and Reviews (2024)
Konu: Bu derleme, Omega-3 çoklu doymamış yağ asitlerinin (özellikle DHA ve EPA) depresyon üzerindeki etkilerini ve mevcut araştırmalardaki güçlü ile zayıf yönlerini incelemektedir. Omega-3’ün nöroinflamasyonu azalttığı, serotonin ve dopamin dengesini düzenlediği, nöronal zar bütünlüğünü desteklediği ve stres kaynaklı biyokimyasal değişimleri hafiflettiği belirtilmiştir.
Sonuç: Omega-3’ün, özellikle DHA’nın, depresyon ve anksiyete ile ilişkili nöroinflamasyonu azalttığı ve nörotransmitter dengesi üzerinde olumlu etkiler yarattığı bildirilmiştir. Ancak yazarlar, klinik çalışmalarda sonuçların tutarsız olabildiğini; etkinliğin doza, EPA:DHA oranına, kullanım süresine ve bireysel farklılıklara bağlı olarak değiştiğini vurgulamıştır.
🔗 Erişim: ResearchGate bağlantısı
-
Viana et al., 2024 — Depresyonun Prognozunda Omega-3’ün Rolü
Yayın: Research, Society and Development
Konu: Bu çalışmada, Omega-3 yağ asitlerinin (özellikle DHA ve EPA) depresyonun seyrindeki rolü ve prognoza etkisi incelenmiştir. Literatürdeki klinik ve deneysel veriler değerlendirilerek Omega-3’ün nöroinflamasyonu azaltıcı, serotonin/dopamin dengesini düzenleyici ve nöronal fonksiyonları destekleyici özellikleri tartışılmıştır.
Sonuç: Bulgular, Omega-3 takviyesinin depresyon semptomlarını azaltmada destekleyici ve tamamlayıcı bir rol oynayabileceğini göstermektedir. Omega-3 alımının artmasıyla birlikte duygudurumun dengelendiği ve antidepresan tedavilere yanıtın iyileştiği belirtilmiştir
https://rsdjournal.org/index.php/rsd/article/view/47350
-
Cheng & Su, 2025 — Hafif Depresyonda Birinci Basamak Tedavileri Yeniden Düşünmek
Yayın: Psychiatric Annals (2025)
Konu: Bu makale, hafif depresyon tedavisinde mevcut farmakolojik ve besinsel yaklaşımları yeniden değerlendirmekte; özellikle Omega-3 yağ asitlerinin (EPA ve DHA) antidepresan etkinliği üzerine odaklanmaktadır.
Sonuç: Araştırmacılar, EPA’nın düşük doz DHA’ya kıyasla antidepresan etki açısından daha güçlü olduğunu, ancak DHA’nın nörolojik destek, sinaptik plastisite ve beyin sağlığı açısından kritik bir rol oynadığını belirtmişlerdir. Ayrıca, EPA ve DHA’nın farklı mekanizmalarla duygudurum düzenlemesine katkı sağladığı ve kombine kullanımın sinerjik etki gösterebileceği vurgulanmıştır.
🔗 DOI: 10.3928/00485713-20250106-01
-
Murray et al., 2025 — DHA’nın Myo-Inositol Genleri Üzerindeki Etkileri ve Bipolar Bozuklukla İlişkisi
Yayın: Preprint – Research Square / Sciety Discovery (2025)
Konu: Bu çalışma, dokosahekzaenoik asidin (DHA) hücresel myo-inositol düzeyleri ve bu bileşiğin biyosentetik yollarında yer alan genlerin ekspresyonu üzerindeki etkisini incelemiştir. Myo-inositol metabolizması, özellikle bipolar bozukluk patofizyolojisinde önemli bir rol oynar; bu nedenle DHA’nın bu genler üzerindeki düzenleyici potansiyeli araştırılmıştır.
Sonuç: Bulgular, DHA’nın myo-inositol ve ilgili genlerin ekspresyonunu düzenlediğini, bunun da nöronal sinyalizasyonu dengeleyerek bipolar depresif epizotların hafiflemesine katkı sağlayabileceğini göstermiştir. Yazarlar, DHA’nın nöroprotektif ve duygudurum dengeleyici etkilerinin, hücresel sinyal modülasyonu yoluyla gerçekleştiğini vurgulamıştır.
🔗 DOI: 10.21203/rs.3.rs-7207940/v1
-
Wesołowska et al., 2025 — Omega-3’ün Bilişsel Fonksiyonlar ve Beyin Sağlığı Üzerindeki Etkisi
Yayın: Journal of Education, Health and Sport
Konu: Bu makalede, omega-3 yağ asitlerinin (DHA/EPA) anksiyete ve depresyonun yanında bilişsel işlevler, hafıza, öğrenme gibi zihinsel yetiler üzerindeki olumlu etkileri incelenmektedir.
Sonuç: Omega-3 alımının, hem duygudurum semptomlarını hafiflettiği hem de kognitif performans ve beyin sağlığı parametrelerinde iyileşme sağladığı bildirilmiştir.
🔗 PDF / Erişim: Omega-3 Fatty Acids: Key Players in Cognitive Function and Brain Health. Journal of Education, Health and Sport, 2025; 77.
-
Bian et al., 2020 — Safranın Nöropsikiyatrik Hastalıklara Karşı Nöroprotektif Potansiyeli
Yayın: Frontiers in Pharmacology
Konu: Bu derleme, safran (Crocus sativus L.) ve aktif bileşenlerinin (krosin, safranal, krosetin) depresyon, anksiyete, Alzheimer, Parkinson ve diğer nöropsikiyatrik bozukluklarda potansiyel nöroprotektif etkilerini özetlemektedir. Çalışma, safranın antioksidan, antiinflamatuar ve nörotransmitter düzenleyici özelliklerinin beyin fonksiyonlarını koruyabileceğini göstermektedir.
Sonuç: Safran, oksidatif stres ve nöroinflamasyonu azaltarak nöronal hücre ölümünü önleyebilir ve bilişsel performansı destekleyebilir. Yazarlar, bu etkilerin özellikle krosin ve safranal üzerinden gerçekleştiğini vurgulamıştır.
🔗 DOI: 10.3389/fphar.2020.01093
-
Rafiei et al., 2023 — Safran ve Uyku Kalitesi Üzerine Etkisi
Yayın: Nutrition and Metabolism Insights
Konu: Bu sistematik derleme, safran (Crocus sativus L.) takviyesinin uyku kalitesi üzerindeki etkilerini inceleyen randomize kontrollü çalışmaları değerlendirmiştir.
Sonuç: Safranın, PSQI (Pittsburgh Sleep Quality Index) skorlarını anlamlı şekilde iyileştirdiği, uyku süresini uzattığı ve uykuya dalma süresini kısalttığı bulunmuştur. Etkinin özellikle krosin ve safranal bileşenleri aracılığıyla, melatonin sentezi ve GABA reseptör modülasyonu üzerinden gerçekleştiği öne sürülmüştür.
🔗 DOI: 10.1177/11786388231160317
-
Lian et al., 2022 — Safran Takviyesinin Uyku Kalitesi Üzerine Etkisi
Yayın: Sleep Medicine
Konu: Bu meta-analiz, randomize kontrollü çalışmalar üzerinden safran takviyesinin (Crocus sativus L.) uyku kalitesi üzerindeki etkilerini değerlendirmiştir.
Sonuç: Safran, PSQI skorlarını düşürerek uyku kalitesini artırmış, uyku süresini uzatmış ve sabah uyanma zindeliğini anlamlı biçimde iyileştirmiştir. Etkilerin özellikle 30 mg/gün dozunda ve 4–8 haftalık kullanımda belirgin olduğu bildirilmiştir.
🔗 DOI / Erişim: ScienceDirect – Sleep Medicine, 91, 108-116 (2022)
-
Pachikian et al., 2021 — Safran Ekstresinin Uyku Kalitesi Üzerine Etkisi
Yayın: Nutrients
Konu: Bu randomize, çift kör, plasebo kontrollü klinik çalışma; safran ekstresi (Crocus sativus L.) takviyesinin yetişkinlerde uyku kalitesi üzerindeki etkilerini incelemiştir.
Sonuç: 6 haftalık safran kullanımı sonucunda, PSQI skorlarında anlamlı iyileşme, uykuya dalma süresinde azalma ve sabah dinçliği artışı gözlenmiştir. Katılımcıların yaklaşık %60’ında klinik düzeyde uyku kalitesi artışı saptanmıştır.
🔗 DOI: 10.3390/nu13051473
-
Yehuda et al., 2011 — DHA’nın Melatonin ve Uyku Düzeni Üzerindeki Etkisi
Yayın: European Journal of Clinical Nutrition
Konu: Bu çalışma, demir eksikliği ve uyku bozukluğu olan dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) tanılı çocuklarda temel yağ asitlerinin (özellikle DHA) etkilerini incelemiştir.
Sonuç: DHA takviyesi, melatonin üretimini artırarak ve REM/NREM uyku döngülerini dengeleyerek uyku kalitesini iyileştirmiştir. Ayrıca dikkat düzeyi ve gündüz yorgunluğu üzerinde de olumlu etkiler gözlenmiştir.
🔗 DOI: 10.1038/ejcn.2011.80
-
Patan et al., 2021 — DHA ve EPA Ağırlıklı Yağların Uyku Üzerine Farklı Etkileri
Yayın: Nutrients, 13(1): 248
Konu: Sağlıklı genç erişkinlerde DHA- veya EPA-zengin yağların takviyesinin uyku üzerindeki etkileri incelendi.
Sonuç: DHA için kullanılan takviyelerin uyku kalitesini iyileştirdiği, uykuya dalış süresini kısalttığı ve gece uyanmalarını azalttığı gözlemlendi; EPA takviyesi ile karşılaştırıldığında bazı farklı etkiler bulundu.
🔗 DOI: 10.3390/nu13010248
-
Zhuang et al., 2025 — Deniz Kaynaklı n-3 PUFA’ların Tip 2 Diyabette Uyku Bozuklukları Üzerindeki Etkisi
Yayın: Cell Reports Medicine
Konu: Pan Zhuang ve çalışma arkadaşları (2025), deniz kaynaklı omega-3 çoklu doymamış yağ asitlerinin (DHA ve EPA) Tip 2 diyabetli bireylerde uyku bozuklukları üzerindeki etkilerini araştırmıştır. 27.549 katılımcı üzerinde yapılan gözlemsel analiz ve randomize kontrollü çalışmada, balık yağı takviyesinin uyku kalitesini artırdığı ve bu etkinin hipotalamustaki sirkadiyen saat genlerinin (Clock, Bmal1, Per2) düzenlenmesiyle ilişkili olduğu bulunmuştur.
Sonuç: DHA ve EPA’nın RORα aracılığıyla sirkadiyen gen ritmini yeniden senkronize ettiği ve BMAL1’in nükleer translokasyonunu kolaylaştırarak uyku sağlığını desteklediği gösterilmiştir. Bulgular, omega-3 takviyesinin Tip 2 diyabetli bireylerde uyku sağlığını iyileştirebilecek potansiyel bir diyet müdahalesi olduğunu göstermektedir.
🔗 https://www.cell.com/cell-reports-medicine/fulltext/S2666-3791(25)00201-0
-
Checa-Ros & D’Marco, 2022 — DHA’nın Biyolojik Saat Üzerine Etkisi
Yayın: International Journal of Molecular Sciences (IJMS)
Konu: Bu çalışma, omega-3 yağ asitlerinin (özellikle DHA) sirkadiyen ritmi senkronize eden “non-photic zeitgeber” olarak davrandığını göstermektedir.
Sonuç: DHA’nın ışık dışı zamanlayıcı olarak hücresel saat genlerinin ekspresyonunu düzenlediği; DHA eksikliğinde ise ritmik gen ekspresyonunun bozulduğu gözlemlenmiştir. Bulgular, DHA’nın biyolojik saat mekanizmasının bütünlüğünü korumada rol oynayabileceğini göstermektedir.
🔗 DOI: 10.3390/ijms232012162
-
Greco et al., 2014 — DHA ve Saat Genlerinin Düzenlenmesi
Yayın: American Journal of Physiology – Regulatory, Integrative and Comparative Physiology
Konu: Bu çalışma, dokosahekzaenoik asidin (DHA) hipotalamustaki saat genleri (clock genes) üzerindeki etkisini incelemiştir.
Sonuç: DHA takviyesi, hipotalamik “clock” ve “bmal1” genlerinin ekspresyonunu artırarak sirkadiyen ritmin düzenlenmesine katkı sağlamıştır. Bu, DHA’nın beyin saat mekanizmasında transkripsiyonel aktiviteyi doğrudan etkileyebileceğini göstermektedir.
https://journals.physiology.org/doi/full/10.1152/ajpregu.00100.2014
-
Serhiyenko & Segin, 2018 — DHA ve Kalp Ritmi Sirkadiyenliği
Yayın: Russian Journal of Cardiology
Konu: Bu çalışma, omega-3 yağ asitlerinden DHA’nın kalp ritmi değişkenliği (HRV) üzerindeki sirkadiyen etkilerini incelemiştir.
Sonuç: Araştırmacılar, DHA seviyeleri ile kalp ritminin sirkadiyen düzeni arasında anlamlı pozitif bir korelasyon bulmuşlardır. Bu bulgu, DHA’nın otonom sinir sistemi aktivitesini ve kardiyak biyolojik saat döngüsünü destekleyebileceğini göstermektedir.
📄 PDF: Makale bağlantısı
-
Fiala et al., 2020 — Alzheimer Hastalarında DHA, Enerji Metabolizması ve Bağışıklık
Yayın: Journal of Alzheimer’s Disease (JAD)
Konu: Bu çalışma, DHA takviyesinin Alzheimer hastalarında sirkadiyen enerji metabolizması ve bağışıklık yanıtı üzerindeki etkilerini araştırmıştır.
Sonuç: DHA desteği, beyin hücrelerinde enerji üretimiyle ilişkili mitokondriyal aktiviteleri artırmış, ayrıca bağışıklık hücrelerinin sirkadiyen döngüyle uyumlu tepkilerini güçlendirmiştir. Bu sonuçlar, DHA’nın Alzheimer patofizyolojisinde nöroinflamasyonu azaltıcı ve metabolik dengeyi destekleyici potansiyeline işaret etmektedir.
-
Chen et al., 2020 — DHA ve Yağ Metabolizmasının Sirkadiyen Düzeni
Yayın: Food & Function
Konu: Bu çalışma, yüksek yağlı diyetin bozduğu sirkadiyen lipid metabolizması üzerinde DHA takviyesinin düzenleyici etkilerini incelemiştir.
Sonuç: Araştırmacılar, yüksek yağlı diyetin bozduğu lipid metabolizmasının sirkadiyen ritmini DHA desteğiyle yeniden senkronize edebildiklerini göstermiştir. Ayrıca DHA, karaciğer ve beyindeki saat genlerinin ekspresyonunu normalleştirerek metabolik homeostazı geri kazandırmıştır.
📄 Makale bağlantısı
-
Jackson, 2025 — Omega-3 Yağ Asitleri ve Uyku: Etkileri ve Mekanizmaları Anlamada Son Gelişmeler
Yayın: Current Opinion in Clinical Nutrition & Metabolic Care
Konu: Philippa Jackson (2025), Omega-3 yağ asitlerinin (özellikle DHA’nın) uyku kalitesi ve sirkadiyen süreçler üzerindeki etkilerini incelemiştir. DHA’nın, melatonin sentezi ve sinaptik plastisiteyi destekleyerek uyku kalitesini artırabileceği; EPA’nın ise daha sınırlı etkiye sahip olduğu bildirilmiştir.
Sonuç: DHA ağırlıklı takviyelerin iki randomize kontrollü çalışmada uyku kalitesini belirgin şekilde iyileştirdiği, ayrıca lipid metabolizması ile uyku düzeni arasında çift yönlü bir etkileşim bulunduğu belirtilmiştir.
🔗 DOI: 10.1097/MCO.0000000000001095
-
Conti, 2025 — Dinlendirici Uykuyu Teşvik Etmek ve İyileştirmek İçin Beslenme Protokolleri
Yayın: Nutrition Reviews
Konu: Federica Conti (2025), beslenme düzeninin uyku kalitesi üzerindeki etkilerini inceleyen kapsamlı bir anlatısal derleme sunmuştur. Çalışma, triptofan, melatonin, magnezyum, çinko ve Omega-3 yağ asitleri gibi besinlerin uykuya geçiş süresi, uyku süresi ve sirkadiyen ritim üzerindeki etkilerini değerlendirmiştir.
Sonuç: Düzenli olarak bu besinleri içeren diyetlerin, uyku kalitesini artırdığı ve sabah zindeliğini desteklediği; özellikle Omega-3 ve melatonin öncüllerinin sirkadiyen ritmi stabilize ettiği bildirilmiştir.
🔗 DOI: 10.1093/nutrit/nuaf062
-
Kautz et al., 2024 — Dietary Intake of Nutrients Involved in Serotonin and Melatonin Synthesis and Prenatal Maternal Sleep Quality and Affective Symptoms
Yayın: Journal of Nutrition and Metabolism
Konu: Serotonin ve melatonin sentezinde yer alan besin ögelerinin (örneğin B6 vitamini, D vitamini, EPA + DHA, triptofan) anne adaylarının diyet alımları ile doğum öncesi uyku kalitesi ve duygu durum belirtileri arasındaki ilişki incelenmiştir.
Sonuç: EPA + DHA ve triptofan alımlarının, en az düzeyde ayarlanmış modellerde, uyku kalitesinin artmasıyla (b: −1.07, 95% CI −2.09 - −0.05 için EPA + DHA; b: −12.40, 95% CI −24.60 - −0.21 için triptofan) ilişkili olduğu bulunmuştur. Ancak bu ilişkiler demografik ve yaşam tarzı faktörleri açısından tam olarak açıklanmamıştır.
🔗 DOI: 10.1155/2024/6611169
-
Cardinali et al., 2018 — DHA ve Melatonin Üretimi
Yayın: International Journal of Molecular Sciences (IJMS)
Konu: Çalışma, DHA’nın pineal bezde melatonin sentezini ve sirkadiyen ritim düzenini destekleme potansiyelini incelemiştir.
Sonuç: Araştırmacılar, DHA’nın melatonin üretiminde görevli enzimlerin ekspresyonunu artırabileceğini ve bu yolla uyku-uyanıklık döngüsünü dengeleyebileceğini göstermiştir. Bu sonuç, DHA’nın sirkadiyen biyolojide nöromodülatör bir rol üstlenebileceğini desteklemektedir.
📄 Makale bağlantısı
-
Jansen, 2019 — Plazma DHA Düzeyleri Uyku Süresi ve Zamanlamasıyla İlişkilidir
Yayın: The Journal of Nutrition, 150(3), 592–598
Konu: Erica C. Jansen ve çalışma arkadaşları (2019), Meksikalı ergenlerden oluşan bir kohortta plazma DHA düzeyleri ile uyku süresi ve zamanlaması arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Yüksek DHA seviyelerinin, daha erken uykuya dalma zamanı ve daha uzun toplam uyku süresiyle anlamlı şekilde ilişkili olduğu saptanmıştır.
Sonuç: Bulgular, ergenlik döneminde DHA’nın sirkadiyen ritim ve uyku düzeni üzerinde düzenleyici rol oynayabileceğini desteklemektedir.
🔗 DOI: 10.1093/jn/nxz286
-
Bourre, 2006 — Sinir Sistemi Yapısı ve İşlevi Üzerine Besinlerin Etkisi: Beyin İçin Diyet Gereksinimlerine Güncel Bakış (Bölüm 2: Makrobesinler)
Yayın: Journal of Nutrition, Health & Aging
Konu: Jean-Marie Bourre (2006), makrobesinlerin —özellikle omega-3 yağ asitleri (DHA)’nın— sinir sistemi yapısı ve işlevi üzerindeki etkilerini ele alan kapsamlı bir derleme sunmuştur. Çalışmada DHA’nın nöronal zar akışkanlığı, nörotransmitter sentezi (özellikle serotonin ve melatonin), ve bilişsel fonksiyonlar için kritik olduğu vurgulanmıştır.
Sonuç: DHA eksikliğinin sirkadiyen ritim bozuklukları, uyku sorunları ve bilişsel gerileme ile ilişkili olabileceği; yeterli omega-3 alımının ise beyin sağlığı ve nörokimyasal dengeyi koruduğu belirtilmiştir.
🔗 DOI: 10.1007/BF03033359
-
Shimizu, 2024 — Omega-3 Yağ Asitlerinin Uyku Üzerine Etkisi: RKT’lerin Sistematik Derleme ve Meta-Analizi
Yayın: Journal of Clinical Biochemistry and Nutrition
Konu: 8 kontrollü çalışma dahil.
Sonuç: Omega-3 LC-PUFA gruplarında uyku verimliliği ve öznel uyku iyileşti; uyku latansı/süre etkileri tutarsız. Kanıt olumlu ama daha nitelikli RKT’ler gerekli.
🔗 DOI: 10.3164/jcbn.24-36.
-
Yokoi-Shimizu, 2022 — Orta/İleri Yaşta DHA+EPA Takviyesinin Uyku Kalitesi Üzerine Etkisi: RKT
Yayın: Nutrients
Konu: ≥45 yaş sağlıklı yetişkinlerde 12 hafta DHA/EPA (günlük ~576 mg DHA + 284 mg EPA) vs. plasebo.
Sonuç: OSA-MA anketinin bir bileşeni ve uyku verimliliği objektif testlerde anlamlı iyileşti.
🔗 DOI: 10.3390/nu14194136.
-
Montgomery, 2014 — Çocuklarda DHA Takviyesinin Uyku Üzerine Etkileri: Rastgele Kontrollü Çalışma
Yayın: Journal of Sleep Research
Konu: Montgomery, P., Burton, J. R., Sewell, R. P., Spreckelsen, T. F., & Richardson, A. J. (2014) tarafından yapılan bu çift kör, plasebo kontrollü RKT’de 7–9 yaş arası 362 çocukta günde 600 mg alg kaynaklı DHA takviyesinin davranış ve uyku üzerindeki etkileri incelendi.
Sonuç: Ebeveyn raporlarında anlamlı fark görülmemesine rağmen, alt grup aktigrafi analizlerinde DHA takviyesi alan çocukların gece başına ortalama 58 dakika daha fazla uyudukları ve 7 kez daha az uyandıkları belirlendi. Araştırmacılar bu etkinin melatonin metabolizmasıyla ilişkili olabileceğini öne sürdü.
🔗 DOI: 10.1111/jsr.12135
-
Kumarage, 2023 — PUFAların (DHA/EPA) Zar Mekaniği Üzerine Etkileri (derleme)
Yayın: Frontiers in Physics
Konu: Çoklu doymamış yağ asitlerinin (PUFA) zar akışkanlığı, kalınlık, elastisite gibi özellikleri nasıl değiştirdiğini derler.
Sonuç: DHA gibi PUFA’lar zar özelliklerini anlamlı biçimde modifiye eder; bu, küçük moleküllerin (melatonin dâhil) zarla etkileşimini dolaylı etkileyebilir
-
Mohammadi, 2022 — Omega-3 Yağ Asitlerinin Premenstrüel Sendrom (PMS) Üzerindeki Etkisi: Sistematik Derleme ve Meta-Analiz
Yayın: Journal of Obstetrics and Gynaecology Research
Konu: Mohammad Mehdi Mohammadi ve çalışma arkadaşları (2022), omega-3 yağ asitlerinin premenstrüel sendrom (PMS) üzerindeki etkilerini değerlendiren sistematik bir derleme ve meta-analiz gerçekleştirmiştir. Analize dâhil edilen randomize klinik çalışmaların sonuçları, omega-3 takviyesinin PMS semptomlarının şiddetini anlamlı düzeyde azalttığını ortaya koymuştur.
Sonuç: Omega-3 yağ asitleri, duygusal ve fiziksel PMS belirtilerini hafifletmede etkili bulunmuştur. Özellikle uzun süreli takviyelerin etkinliği artırdığı; antiinflamatuvar ve nöromodülatör etkilerinin, semptomların azalmasında rol oynadığı belirtilmiştir.
🔗 DOI: 10.1111/jog.15217
-
Fernandez, 2023 — Dopaminerjik Nöronlarda Lipid Metabolizması, Işıkla Sirkadiyen Senkronizasyonu Etkiler
Yayın: Journal of Neurochemistry
Konu: Regina F. Fernandez ve çalışma arkadaşları (2023), dopaminerjik nöronlarda yağ asidi metabolizmasının sirkadiyen ritimle ilişkili davranışları nasıl etkilediğini araştırmıştır. Çalışmada özellikle omega-3 yağ asidi DHA’nın metabolizmasında görev alan ACSL6 enziminin rolü incelenmiştir. ACSL6 eksikliğinin, nöron zarlarında DHA düzeylerini azalttığı, bunun sonucunda dopamin nörokimyasında dengesizlik, hiperaktivite ve bozulmuş ışıkla uyum (entrainment) gibi belirtilere yol açtığı bulunmuştur.
Sonuç: Bulgular, DHA metabolizmasının dopaminerjik sistem ve sirkadiyen ritim senkronizasyonu için kritik olduğunu göstermektedir. Özellikle ACSL6 aracılığıyla DHA metabolizmasının ışığa duyarlı biyolojik ritimlerin düzenlenmesinde temel bir rol oynayabileceği vurgulanmıştır.
🔗 DOI: 10.1111/jnc.15793
-
Satyanarayanan, 2018 — Melatonin Agonisti ve Omega-3’ün Nöronal Hücrelerde Antioksidan Sinerjisi
Yayın: Molecular Neurobiology
Konu: Senthil Kumaran Satyanarayanan ve çalışma arkadaşları (2018), melatonin reseptör agonisti ramelteon (RMT) ile omega-3 yağ asitlerinin (EPA ve DHA) nöronal hücrelerdeki oksidatif stres, inflamasyon ve nöroprotektif yanıtlar üzerindeki etkilerini araştırmıştır. SH-SY5Y hücrelerinde yapılan deneylerde, bu bileşiklerin antidepresan etki mekanizmalarına katkıda bulunan hücresel süreçleri nasıl etkilediği incelenmiştir.
Sonuç: Bulgular, RMT ve EPA kombinasyonunun hücre canlılığını artırdığını, oksidatif stresi azalttığını ve nöroinflamatuvar yanıtı bastırdığını göstermiştir. Ayrıca, bu kombinasyonun NF-κB aktivasyonunu ve ROS üretimini baskılayarak nöronal hücreleri hasardan koruduğu rapor edilmiştir. Çalışma, RMT ve omega-3’ün sinerjik nöroprotektif etkilerinin depresif bozuklukların tedavisinde potansiyel bir hedef olabileceğini ortaya koymuştur.
🔗 DOI: 10.1007/s12035-018-0899-x
-
Kashani, 2017 — Doğum Sonrası Depresyonda Safran ve Fluoksetin Karşılaştırması
Yayın: Pharmacopsychiatry
Konu: Lida Kashani ve çalışma arkadaşları (2017), hafif-orta şiddette doğum sonrası depresyon (PPD) tanısı alan kadınlarda safran ekstresi (15 mg, günde iki kez) ile fluoksetin (20 mg, günde iki kez) tedavisinin etkinlik ve güvenliğini karşılaştıran çift kör, randomize kontrollü bir klinik çalışma yürütmüştür. Çalışma, 6 hafta boyunca toplam HDRS (Hamilton Depresyon Ölçeği) skorlarındaki değişimi temel ölçüt olarak değerlendirmiştir.
Sonuç: Safran ve fluoksetin grupları arasında depresyon semptomlarındaki iyileşme açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır (p=0.37). Her iki tedavi de benzer düzeyde tolere edilmiştir ve ciddi yan etki gözlenmemiştir. Bulgular, safranın doğum sonrası depresyon tedavisinde güvenli ve etkili bir alternatif olabileceğini, ancak daha büyük örneklemli çalışmalara ihtiyaç olduğunu göstermektedir.
🔗 DOI: 10.1055/s-0042-115306
-
Tóth, 2020 — Safranın Hafif-Orta Şiddette Depresyondaki Etkinliği: Meta-Analiz Bulguları
Yayın: Phytotherapy Research
Konu: Barbara Tóth ve çalışma arkadaşları (2020), hafif-orta şiddette depresyon tedavisinde safran ekstresinin (Crocus sativus L.) etkinliğini değerlendiren randomize kontrollü klinik çalışmaların sistematik bir incelemesini ve meta-analizini gerçekleştirmiştir. Çalışma, plasebo ve standart antidepresan ilaçlar (ör. fluoksetin, imipramin) ile karşılaştırmaları kapsamaktadır.
Sonuç: Analiz edilen 11 çalışma içerisinde 9’u istatistiksel olarak birleştirildi ve sonuçlar safranın depresyon semptomlarını anlamlı şekilde azalttığını (Hedges’ g = 0.891; %95 GA: 0.369–1.412, p = 0.001) göstermiştir. Ayrıca safranın etkinliğinin antidepresanlarla eşdeğer olduğu ve plaseboya kıyasla üstün bulunduğu rapor edilmiştir. Bulgular, safranın hafif-orta depresyon tedavisinde güvenli ve etkili bir bitkisel alternatif olabileceğini desteklemektedir.
🔗 DOI: 10.1055/a-1024-7253
...................................
-
Blasco-Fontecilla, 2022 — Safran Ekstresinin (Saffr’Activ) Çocuk ve Ergenlerde Dikkat Eksikliği/Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) Üzerindeki Etkinliği
Yayın: Nutrients
Konu: Hilario Blasco-Fontecilla ve çalışma arkadaşları (2022), 7–17 yaş arası çocuk ve ergenlerde safran ekstresi (Saffr’Activ) ile standart tedavi olan metilfenidatın (Ritalin) etkinliğini karşılaştıran klinik bir çalışma yürütmüştür. Çalışmaya, metilfenidat (n=27) ve safran (n=36) grupları dahil edilmiştir. Katılımcıların dikkat, dürtüsellik ve hiperaktivite düzeyleri bilgisayarlı performans testleri ve klinik ölçeklerle değerlendirilmiştir.
Sonuç: Bulgular, safran ekstresinin metilfenidat kadar etkili olduğunu göstermiştir. Safran özellikle hiperaktivite semptomlarının azaltılmasında daha etkiliyken, metilfenidat dikkat eksikliğini azaltmada üstün bulunmuştur. Her iki tedavi de iyi tolere edilmiştir ve ciddi yan etki bildirilmemiştir. Bu sonuçlar, safranın DEHB tedavisinde doğal, güvenli bir alternatif olarak değerlendirilebileceğini göstermektedir.
🔗 DOI: 10.3390/nu14194046
-
Baziar, 2019 — Çocuklarda Dikkat Eksikliği/Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) Tedavisinde Safran ve Metilfenidat Karşılaştırması
Yayın: Journal of Child and Adolescent Psychopharmacology
Konu: Sara Baziar ve çalışma arkadaşları (2019), 6–17 yaş arası çocuklarda Crocus sativus L. (safran) ekstresinin etkinliğini ve güvenliğini, metilfenidat (MPH) ile karşılaştıran 6 haftalık, çift kör, randomize bir pilot çalışma gerçekleştirmiştir. Katılımcılar, vücut ağırlıklarına göre 20–30 mg/gün dozunda safran veya metilfenidat almıştır. Değerlendirmeler, ebeveyn ve öğretmen temelli ADHD-RS-IV (Attention-Deficit/Hyperactivity Disorder Rating Scale) ölçekleriyle yapılmıştır.
Sonuç: Safran grubundaki çocukların dikkat eksikliği ve hiperaktivite skorlarındaki iyileşme düzeyleri, metilfenidat grubuyla istatistiksel olarak benzer bulunmuştur (p>0.4). Her iki grupta da yan etki sıklığı düşük ve benzer düzeyde rapor edilmiştir. Bulgular, safranın DEHB tedavisinde kısa vadede metilfenidat kadar etkili ve iyi tolere edilen bir seçenek olabileceğini göstermektedir.
🔗 DOI: 10.1089/cap.2018.0146
-
Khaksarian, 2021 — Metilfenidat ve Safran Kombinasyonunun Çocuk ve Ergenlerde Dikkat Eksikliği/Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) Üzerindeki Etkinliği
Yayın: Iranian Journal of Psychiatry and Behavioral Sciences
Konu: Mojtaba Khaksarian ve çalışma arkadaşları (2021), 6–16 yaş arası 70 çocuk ve ergende, metilfenidat (MPH) ve metilfenidat + safran (Crocus sativus) kombinasyonunun etkinliğini karşılaştıran 8 haftalık, randomize, çift kör, paralel grup klinik çalışma yürütmüştür. Katılımcılar, kiloya göre 20–30 mg/gün MPH veya aynı dozda MPH + safran kapsülleri almıştır. Semptom değişimleri ebeveyn ve öğretmen formlarından oluşan ADHD-RS-IV (Attention-Deficit/Hyperactivity Disorder Rating Scale) ölçeğiyle değerlendirilmiştir.
Sonuç: Her iki tedavi de DEHB semptomlarını anlamlı şekilde azaltmıştır, ancak MPH + safran kombinasyonu, özellikle 4. ve 8. haftalarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite skorlarında daha hızlı ve belirgin iyileşme sağlamıştır (p<0.05). Kombinasyon tedavisinin ayrıca tedavi süresini kısaltabileceği ve etkinliği artırabileceği belirtilmiştir. Yan etkiler hafif düzeyde kalmış ve iki grup arasında anlamlı fark gözlenmemiştir. Çalışma, safranın MPH ile birlikte kullanımının nörotransmitter modülasyonu, dopamin regülasyonu ve antioksidan etkiler yoluyla ek fayda sağlayabileceğini öne sürmektedir.
🔗 DOI: 10.5812/ijpbs.108390
-
Lopresti, 2018 — Safran Ekstresi ile Ergenlerde Anksiyete ve Depresif Belirtilerin Tedavisi
Yayın: Journal of Affective Disorders
Konu: Adrian L. Lopresti ve çalışma arkadaşları (2018), 12–16 yaş arası ergenlerde hafif-orta düzeyde anksiyete veya depresif belirtilere karşı standartlaştırılmış safran ekstresi (affron®) kullanımının etkilerini araştıran 8 haftalık, randomize, çift kör, plasebo kontrollü bir çalışma yürütmüştür. Katılımcılar günde iki kez 14 mg veya plasebo almıştır. Değerlendirmeler, RCADS (Revised Child Anxiety and Depression Scale) ölçeğinin genç ve ebeveyn versiyonlarıyla yapılmıştır.
Sonuç: Safran grubunda yer alan gençler, içselleştirilmiş semptomlarda (%33 azalma), ayrılma anksiyetesi, sosyal fobi ve depresyon skorlarında anlamlı iyileşme göstermiştir (p<0.05). Ebeveyn değerlendirmelerinde sonuçlar daha değişken olsa da, genel eğilim safran grubunda daha yüksek iyileşme oranları (%40’a karşı %26) yönündedir. Safran iyi tolere edilmiş, ciddi yan etki gözlenmemiştir. Araştırma, safranın gençlerde doğal, güvenli ve etkili bir antidepresan/anksiyolitik seçenek olabileceğini desteklemektedir.
🔗 DOI: 10.1016/j.jad.2018.02.070
-
Mazidi, 2016 — Anksiyete ve Depresyon Tedavisinde Safranın Etkinliği
Yayın: Journal of Complementary and Integrative Medicine
Konu: Mohsen Mazidi ve çalışma arkadaşları (2016), hafif-orta şiddette anksiyete ve depresyonu olan yetişkinlerde safran ekstresinin (Crocus sativus L. stigması, 50 mg kapsül, günde 2 kez) etkinliğini değerlendiren 12 haftalık, çift kör, randomize, plasebo kontrollü bir klinik çalışma yürütmüştür. Katılımcıların depresyon ve anksiyete düzeyleri Beck Depression Inventory (BDI) ve Beck Anxiety Inventory (BAI) ile başlangıç, 6. ve 12. haftalarda ölçülmüştür.
Sonuç: Safran grubunda, 12. haftada hem depresyon (BDI) hem de anksiyete (BAI) skorlarında plaseboya kıyasla anlamlı derecede daha büyük azalma saptanmıştır (p<0.001). Yan etkiler nadir ve hafif düzeyde olup, safran iyi tolere edilmiştir. Çalışma, safranın anksiyete ve depresyon tedavisinde etkili ve güvenli bir fitoterapötik seçenek olabileceğini desteklemektedir.
🔗 DOI: 10.1515/jcim-2015-0043
-
Agha-Hosseini, 2008 — Premenstrüel Sendromda Safranın (Crocus sativus L.) Etkinliği
Yayın: BJOG: An International Journal of Obstetrics & Gynaecology
Konu: M. Agha-Hosseini ve arkadaşları (2008), 20–45 yaş arası kadınlarda premenstrüel sendrom (PMS) belirtilerine karşı safran (Crocus sativus L.) ekstresinin etkilerini inceleyen çift kör, randomize, plasebo kontrollü bir klinik çalışma yürütmüştür. Katılımcılar iki adet döngüsü boyunca günde iki kez 15 mg (toplam 30 mg/gün) safran veya plasebo kapsülü almıştır.
Sonuç: Safran tedavisi, Daily Symptom Report (DSR) ve Hamilton Depression Rating Scale (HDRS) skorlarında plaseboya göre anlamlı iyileşme sağlamıştır. Özellikle 3. ve 4. döngülerde toplam premenstrüel semptom puanlarında belirgin azalma gözlenmiştir (p<0.05). Safran iyi tolere edilmiş ve yan etkiler hafif olmuştur. Çalışma, safranın PMS semptomlarını hafifletmede etkili ve güvenli bir bitkisel seçenek olabileceğini göstermektedir.
🔗 DOI: 10.1111/j.1471-0528.2007.01652.x
-
Akhondzadeh et al., 2020 — Safranın Depresyon ve Gıda İsteği Üzerine Etkileri
Yayın: Journal of Clinical Pharmacy and Therapeutics
Konu: Shahin Akhondzadeh ve çalışma arkadaşları (2020), hafif-orta şiddette depresyonu olan fazla kilolu kadınlarda safran (Crocus sativus L.) kapsüllerinin depresyon, iştah ve vücut ağırlığı üzerindeki etkilerini değerlendiren 12 haftalık, çift kör, plasebo kontrollü, randomize klinik çalışma yürütmüştür. Katılımcılar günde iki kez 15 mg (toplam 30 mg/gün) safran veya plasebo almıştır.
Sonuç: Safran grubunda Beck Depression Inventory-II (BDI-II) puanlarında plaseboya göre anlamlı azalma gözlenmiştir (ortalama değişim: −8.4 ± 5.9 vs. −3.9 ± 5.5; p = 0.007). Ancak, safranın gıda isteği (food craving) üzerindeki etkisi anlamlı bulunmamıştır (p = 0.54). Safran iyi tolere edilmiştir ve yan etkiler nadir görülmüştür.
Yorum: Çalışma, safranın hafif-orta depresyon belirtilerini azaltmada etkili, ancak gıda isteğini azaltmada etkisiz olduğunu göstermektedir. Fazla kilolu kadınlarda güvenli bir doğal takviye olarak kullanılabileceği önerilmektedir.
🔗 DOI: 10.1111/jcpt.13040
-
Al-Rehaily, — Molecular Mechanisms Underlying the Sexual Stimulant Actions of Avicennia marina (Forssk.) Vierh. and Crocus sativus L.
Yayın: Departments of Pharmacognosy and Pharmacology, College of Pharmacy, King Saud University
Konu: Adnan Jathlan Al-Rehaily ve arkadaşları, Avicennia marina ve Crocus sativus L. (safran) ekstrelerinin erkek sıçanlarda seksüel davranış, intrakavernöz basınç (ICP), siklik GMP düzeyleri ve dihidrotestosteron konsantrasyonu üzerindeki etkilerini araştıran deneysel bir çalışma yürütmüştür. Sildenafil pozitif kontrol olarak kullanılmıştır.
Sonuç: A. marina’nın kloroform-hekzan fraksiyonu (C/H) ve C. sativus’un alkolik-hekzan fraksiyonu (A/H), erkek sıçanlarda cinsel performans göstergelerini anlamlı biçimde artırmıştır. Toplam cinsel uyarılma indeksi kontrol grubunda 53.8 ± 2.7 iken, C/H grubunda 406 ± 7.8, A/H grubunda 225 ± 4 ve sildenafil grubunda 401 ± 30.1 olarak ölçülmüştür (p < 0.001). Başarılı çiftleşme ve ejakülasyon oranlarında da benzer artışlar gözlenmiştir. Ayrıca C/H, A/H ve sildenafil gruplarında siklik GMP düzeylerinde anlamlı artış saptanmıştır (kontrol: 0.94 ± 0.07 → C/H: 3.1 ± 0.13; A/H: 1.59 ± 0.11; sildenafil: 3.66 ± 0.19 ng/mg; p < 0.05), ancak dihidrotestosteron düzeylerinde değişiklik gözlenmemiştir.
Yorum: Bulgular, safran ekstresinin sildenafil’e benzer biçimde nitrik oksit–cGMP yolunu aktive ederek erektil fonksiyonu artırabileceğini göstermektedir. C. sativus’un (A/H) etkisi A. marina’ya göre daha zayıf olmakla birlikte anlamlı düzeydedir. Bu çalışma, safranın doğal bir cinsel uyarıcı ve cGMP modülatörü olarak potansiyelini desteklemektedir.
🔗 Kaynak: Al-Rehaily AJ, Alhowiriny TA, El Tahir KEH, Al-Taweel AM, Perveen S. King Saud University, College of Pharmacy, Riyadh, Saudi Arabia.
-
Asr Badr et al., 2017 — Varikosel Ameliyatı Sonrası İnfertil Erkeklerde Safranın (Crocus sativus L.) Semen Analizi Üzerine Etkisi
Yayın: Nephro-Urology Monthly
Konu: Yadollah Ahmadi Asr Badr ve arkadaşları (2017), klinik varikoseli olan infertil erkeklerde varikoselektomi sonrası safran (Crocus sativus L.) takviyesinin semen parametreleri üzerine etkisini değerlendiren randomize kontrollü bir klinik çalışma yürütmüştür. Çalışmaya 48 infertil erkek dahil edilmiştir. Katılımcılar 6 ay boyunca gün aşırı 60 mg yenilebilir safran kapsülü (n=27) veya plasebo (n=21) almıştır.
Sonuç: Tedavi öncesi her iki grup arasında semen parametrelerinde fark bulunmamıştır. Tedavi sonrası da semen hacmi, morfoloji ve sperm sayısı açısından anlamlı fark görülmemiştir. Ancak sperm motilitesi safran grubunda plaseboya kıyasla anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (30.00 ± 14.46 vs. 21.71 ± 11.45; p = 0.03). Safran grubunda yalnızca bir (%3.7) hafif komplikasyon bildirilmiştir.
Yorum: Safran, antioksidan özellikleriyle sperm hareketliliğini artırmada fayda sağlamış, ancak diğer semen parametreleri üzerinde anlamlı bir etkisi saptanmamıştır. Bu bulgular, safranın varikoselektomi sonrası dönemde yardımcı destek tedavisi olarak kullanılabileceğini düşündürmektedir.
🔗 DOI: 10.5812/numonthly.59939
-
Hosseinzadeh et al., 2008 — Safran (Crocus sativus) Ekstresi, Safranal ve Crocin’in Erkek Sıçanlarda Cinsel Davranış Üzerine Etkileri
Yayın: Phytomedicine, Cilt 15, Sayı 6–7, 20 Haziran 2008, s. 491–495
Konu: H. Hosseinzadeh, T. Ziaee ve A. Sadeghi (2008), safran (Crocus sativus) stigma ekstresi ile ana bileşenleri crocin ve safranal’ın erkek sıçanlarda cinsel davranışlar üzerindeki etkilerini incelemiştir. Erkek sıçanlara intraperitoneal olarak farklı dozlarda safran ekstresi (80, 160 ve 320 mg/kg), crocin (100, 200 ve 400 mg/kg), safranal (0.1, 0.2 ve 0.4 mL/kg), sildenafil (60 mg/kg, pozitif kontrol) veya serum fizyolojik uygulanmıştır.
Sonuç: Safran ekstresi (özellikle 160 ve 320 mg/kg) ve crocin tüm dozlarda çiftleşme frekansı (MF), intromisyon frekansı (IF) ve ereksiyon frekansını (EF) anlamlı şekilde artırmış; buna karşın ejakülasyon (EL), intromisyon (IL) ve montaj latenslerini (ML) azaltmıştır. Buna karşılık safranal, cinsel davranış üzerinde uyarıcı etki göstermemiştir. Sildenafil ile benzer eğilimler gözlenmiştir.
Yorum: Çalışma, safran ekstresi ve crocin’in erkek sıçanlarda afrodizyak etki gösterdiğini, etkilerin muhtemelen nitrik oksit/cGMP yolunun aktivasyonu ve endotel fonksiyonlarının iyileşmesiyle ilişkili olabileceğini göstermektedir. Safranal’ın ise bu etkiyi taşımadığı belirlenmiştir.
🔗 DOI: 10.1016/j.phymed.2007.09.020
-
Rajabi et al., 2020 — Premenstrüel Disforik Bozukluk (PMDD) Yönetiminde Safranın Etkinliği
Yayın: Advanced Biomedical Research, Cilt 9, Sayı 1, Makale 60
Konu: Fatemeh Rajabi ve arkadaşları (2020), Premenstrüel Disforik Bozukluk (PMDD) tedavisinde safranın (Crocus sativus L.) etkinliğini değerlendiren randomize kontrollü bir klinik çalışma yürütmüştür. Çalışmaya PMDD tanısı almış 120 kadın dahil edilmiş; katılımcılar üç gruba ayrılarak luteal fazın 2 haftası boyunca şu tedavilerden birini almıştır:
-
Fluoksetin (20 mg, günde 2 kez)
-
Safran ekstresi (15 mg, günde 2 kez)
-
Plasebo
Değerlendirmelerde Daily Record of Severity of Problems (DRSP) ve Hamilton depresyon ölçekleri kullanılmıştır.
Sonuç:Tedavi sonrası her üç grupta da DRSP ve Hamilton skorlarında anlamlı iyileşme saptanmıştır (p < 0.001). DRSP skorları açısından safran grubu plaseboya göre anlamlı derecede üstün bulunmuştur (p = 0.027), ancak Hamilton ölçeği değerlendirmelerinde fluoksetin, safran ve plasebo arasında anlamlı fark gözlenmemiştir (p > 0.05). Yan etki sıklığı açısından fluoksetin grubunda anlamlı derecede daha fazla advers etki bildirilmiştir (p = 0.01).
Yorum:Safran, PMDD semptomlarını azaltmada etkili ve iyi tolere edilen bitkisel bir alternatif olarak değerlendirilmiştir. Özellikle yan etkiler bakımından sentetik antidepresanlara göre daha avantajlı bir profil göstermiştir.
-
Heidary et al., 2008 — İnfertil Erkeklerde Safranın (Crocus sativus) Semen Parametreleri Üzerine Etkisi
Yayın: Urology Journal, 2008 (Düzeltme: Urol J. 2009 Kış;6(1):71)
Konu: Mohammad Heidary ve arkadaşları, idiyopatik infertilite tanılı erkeklerde safranın semen analiz parametreleri üzerindeki etkilerini inceleyen bir klinik çalışma gerçekleştirmiştir. Çalışmaya, cerrahi olarak tedavi edilemeyen 52 sigara içmeyen infertil erkek dahil edilmiştir. Katılımcılara 3 ay boyunca haftada üç kez, 50 mg safran süt içinde çözülerek oral yolla verilmiştir. Tedavi öncesi ve sonrası semen analiz sonuçları karşılaştırılmıştır.
Sonuç: Safran tedavisi sonrasında:
-
Normal morfolojiye sahip sperm oranı %26.5 ± 6.44’ten %33.9 ± 10.45’e yükselmiştir (p < 0.001).
-
Sınıf A motilite %5.32 ± 4.57’den %11.77 ± 6.07’ye çıkmıştır (p < 0.001).
-
Sınıf B ve C motiliteleri de anlamlı şekilde artmıştır (sırasıyla p < 0.001).
Buna karşılık, sperm sayısında anlamlı bir artış gözlenmemiştir (43.45 ± 31.29 ×10⁶/mL → 44.92 ± 28.36 ×10⁶/mL; p = 0.30).
Yorum: Safran, sperm morfolojisi ve motilitesinde anlamlı iyileşme sağlarken, sperm sayısını artırmamıştır. Antioksidan özellikleri sayesinde spermatogenezi ve sperm fonksiyonlarını olumlu etkileyebileceği düşünülmektedir. Araştırmacılar, bu bulguların daha geniş örneklemlerle doğrulanması gerektiğini belirtmiştir.
-
Safarinejad, 2011 — İdiyopatik Oligoasteno-Teratozoospermi (OAT) Vakalarında Omega-3 Takviyesinin Etkisi
Yayın: Andrologia, Cilt 43, Sayı 1, Şubat 2011, s. 38–47
Konu: Mohammad Reza Safarinejad (2011), idiyopatik oligoasteno-teratozoospermi (OAT) tanılı infertil erkeklerde omega-3 çoklu doymamış yağ asidi (PUFA) takviyesinin semen profili ve seminal plazmanın antioksidan kapasitesi üzerindeki etkilerini inceleyen çift kör, plasebo kontrollü, randomize klinik çalışma yürütmüştür.
Çalışmaya 238 infertil erkek dahil edilmiş ve katılımcılar 32 hafta boyunca günde 1.84 g EPA (eikosapentaenoik asit) + DHA (dokosaheksaenoik asit) (EPAX 5500TG, Norveç) veya plasebo almıştır. Semen parametreleri Dünya Sağlık Örgütü (WHO) kriterlerine göre değerlendirilmiş, ayrıca kırmızı kan hücreleri (RBC), seminal plazma ve sperm hücrelerindeki EPA/DHA düzeyleri ölçülmüştür.
Sonuç: Omega-3 takviyesi uygulanan grupta anlamlı gelişmeler gözlenmiştir:
-
Toplam sperm sayısı: 38.7 ± 8.7 ×10⁶ → 61.7 ± 11.2 ×10⁶ (p = 0.001)
-
Sperm konsantrasyonu: 15.6 ± 4.1 ×10⁶/mL → 28.7 ± 4.4 ×10⁶/mL (p = 0.001)
Ayrıca seminal plazmadaki EPA ve DHA düzeyleri, sperm sayısı, motilitesi ve morfolojisiyle pozitif korelasyon göstermiştir (p = 0.001).
Antioksidan enzim aktiviteleri (SOD ve katalaz benzeri aktivite) de EPA/DHA düzeyleriyle ve semen kalitesiyle anlamlı pozitif ilişki göstermiştir.
Yorum: Omega-3 yağ asidi takviyesi, sperm sayısı ve konsantrasyonunda anlamlı iyileşme sağlarken, seminal plazmanın antioksidan savunma kapasitesini artırmıştır. Bulgular, düşük EPA ve DHA düzeyine sahip OAT hastalarının omega-3 takviyesinden fayda görebileceğini göstermektedir.
🔗 DOI: 10.1111/j.1439-0272.2009.01013.x
-
Safarinejad et al., 2010 — Omega-3 ve Omega-6 Yağ Asitleri ile Erkek Fertilitesi Arasındaki İlişki
Yayın: Clinical Nutrition, Cilt 29, Sayı 1, Şubat 2010, s. 100–105
Konu: Mohammad Reza Safarinejad ve arkadaşları (2010), idiyopatik oligoasteno-teratozoospermi (OAT) tanılı infertil erkeklerde spermatozoa ve kan plazmasındaki omega-3 ve omega-6 çoklu doymamış yağ asidi (PUFA) düzeylerinin semen parametreleri ve seminal plazma antioksidan durumu ile ilişkisini incelemiştir. Çalışmaya 82 infertil erkek ve 78 kanıtlanmış fertil erkek dahil edilmiştir. Semen örnekleri Dünya Sağlık Örgütü (WHO) kriterlerine göre değerlendirilmiş; kan plazması ve spermatozoada ALA, EPA, DHA (omega-3) ile LA, AA (omega-6) düzeyleri ölçülmüştür. Ayrıca katalaz ve süperoksit dismutaz (SOD) aktiviteleri de belirlenmiştir.
Sonuç:
-
Fertil erkeklerde hem kanda hem spermatozoada omega-3 düzeyleri anlamlı olarak daha yüksek,
-
Omega-6/omega-3 oranı infertil grupta daha yüksektir (14.8 ± 4.3 vs. 6.3 ± 2.2; p = 0.001).
-
Arachidonik asit (AA) düzeyleri infertillerde artmış, EPA+DHA (omega-3 indeksi) azalmıştır (p < 0.05).
-
AA:DHA ve AA:EPA oranları sperm sayısı, motilitesi ve morfolojisiyle negatif korelasyon göstermiştir (ör. r = −0.62 ila −0.64, p = 0.001).
Yorum: İnfertil erkeklerde spermatozoalarda omega-3 yağ asidi düzeylerinin düşüklüğü, düşük semen kalitesi ve artmış oksidatif stresle ilişkili bulunmuştur. Bu bulgular, omega-3 takviyesinin erkek infertilitesinde potansiyel terapötik faydalarını araştıran ileri çalışmaların gerekli olduğunu göstermektedir.
🔗 DOI: 10.1016/j.clnu.2009.07.008
-
Hosseini et al., 2019 — Omega-3 Yağ Asitlerinin Erkek İnfertilitesi Üzerindeki Etkisi: Sistematik Derleme ve Meta-Analiz
Yayın: Journal of Dietary Supplements, Cilt 16, Sayı 2, 2019, s. 245–256
Konu: Banafshe Hosseini ve arkadaşları (2019), dokosahekzaenoik asit (DHA) ve eikosapentaenoik asit (EPA) içeren omega-3 yağ asidi takviyelerinin infertil erkeklerde sperm parametreleri üzerindeki etkilerini değerlendiren bir sistematik derleme ve meta-analiz yürütmüştür. Literatür taraması PubMed, Google Scholar ve Scopus veritabanlarında 1990–2017 yılları arasında yapılmış olup, yalnızca randomize kontrollü klinik çalışmalar dahil edilmiştir.
Toplamda 3 çalışma (147 müdahale, 143 kontrol katılımcısı) analiz edilmiştir. Müdahaleler DHA veya EPA takviyesiyle ya da bu asitlerin diğer mikro besinlerle kombinasyonu şeklinde gerçekleştirilmiştir.
Sonuç:
-
Sperm motilitesi omega-3 grubunda anlamlı derecede artmıştır (RR = 5.82, %95 GA [2.91–8.72], p < 0.0001, I² = 76%).
-
Seminal DHA konsantrasyonu da anlamlı şekilde yükselmiştir (RR = 1.61, %95 GA [0.15–3.07], p = 0.03, I² = 98%).
-
Buna karşın, toplam sperm konsantrasyonu (RR = 0.31, p = 0.94) ve sperm DHA içeriği (RR = 0.50, p = 0.83) üzerinde anlamlı bir değişiklik gözlenmemiştir.
-
Çalışmalar arasında yüksek heterojenite saptanmıştır; bu durum uygulama süresi ve doz farklılıklarından kaynaklanabilir. Yayın yanlılığına dair belirti bulunmamıştır.
Yorum: Meta-analiz sonuçları, omega-3 yağ asidi takviyesinin infertil erkeklerde sperm hareketliliğini ve seminal DHA düzeyini artırdığını, ancak sperm yoğunluğu üzerinde belirgin bir etkisinin olmadığını göstermektedir. Bu bulgular, omega-3’ün erkek fertilitesi destekleyici tamamlayıcı bir besinsel müdahale olarak potansiyel taşıdığını ortaya koymaktadır.
🔗 DOI: 10.1080/19390211.2018.1431753
-
Munira et al., 2024 — Oligozoospermik Erkeklerde Omega-3 Yağ Asidi Takviyesinin Etkisi
Yayın: International Journal of Reproduction, Contraception, Obstetrics and Gynecology
Konu: S. M. Munira ve arkadaşları (2024), Bangabandhu Sheikh Mujib Medical University (BSMMU), Dakka, Bangladeş’te yürüttükleri prospektif karşılaştırmalı klinik çalışmada, omega-3 yağ asidi takviyesinin oligozoospermik infertil erkeklerde sperm parametreleri üzerindeki etkisini değerlendirmiştir. Çalışma Temmuz 2022 – Ağustos 2023 tarihleri arasında yürütülmüştür.
Toplam 70 infertil erkek çalışmaya dahil edilmiştir. Katılımcılar iki gruba ayrılmıştır:
-
Omega-3 grubu: 1 g omega-3 yağ asidi, günde iki kez, 12 hafta boyunca,
-
Plasebo grubu: eşdeğer plasebo kapsülleri, günde iki kez, 12 hafta boyunca.
Toplam 60 katılımcı çalışmayı tamamlamıştır.
Sonuç:
-
Omega-3 takviyesi alan grupta sperm sayısında anlamlı artış gözlenmiştir (11.10 ± 2.81 milyon/mL → 34.2 ± 31.36 milyon/mL).
-
Toplam motil sperm sayısı da anlamlı şekilde artmıştır.
-
12 haftalık tedavi sonunda, omega-3 grubu katılımcılarının %76.7’sinde normozoospermi elde edilmiştir; bu oran plasebo grubunda yalnızca %10’dur.
-
Omega-3 takviyesi iyi tolere edilmiştir ve belirgin yan etki bildirilmemiştir.
Yorum: Bu çalışma, omega-3 yağ asidi takviyesinin sperm yoğunluğu ve hareketliliğini anlamlı biçimde artırabileceğini, dolayısıyla erkek infertilitesinde destekleyici bir tedavi seçeneği olarak değerlendirilebileceğini göstermektedir. Bulgular, omega-3’ün spermatogenezi destekleyici antioksidan ve membran stabilizatör etkileriyle ilişkilendirilmektedir.
🔗 DOI: 10.18203/2320-1770.ijrcog20240121
-
Martínez-Soto et al., 2016 — DHA Takviyesinin Seminal Antioksidan Durumu ve Sperm DNA Bütünlüğü Üzerine Etkisi
Yayın: Systems Biology in Reproductive Medicine, Cilt 62, Sayı 6, 2016, s. 387–395
Konu: Juan Carlos Martínez-Soto ve arkadaşları (2016), dokosahekzaenoik asit (DHA) içeren diyet takviyesinin semen kalitesi, seminal antioksidan kapasite ve sperm DNA bütünlüğü üzerindeki etkilerini araştırmak amacıyla randomize, çift kör, plasebo kontrollü, paralel gruplu bir klinik çalışma yürütmüştür.
Çalışmaya toplam 74 erkek dahil edilmiş, rastgele olarak iki gruba ayrılmıştır:
-
DHA grubu: 1.500 mg/gün DHA açısından zenginleştirilmiş yağ (3 x 500 mg kapsül/gün, 10 hafta boyunca),
-
Plasebo grubu: 1.500 mg/gün ayçiçeği yağı (eşdeğer kapsüller).
10 haftalık uygulama sonunda 57 katılımcı (25 plasebo, 32 DHA) analize dahil edilmiştir.
Sonuç:
-
Geleneksel semen parametrelerinde (hacim, sperm sayısı, morfoloji, motilite, vitalite) anlamlı fark bulunmamıştır.
-
Ancak seminal plazmada DHA ve toplam omega-3 yağ asidi düzeyleri belirgin şekilde artmıştır.
-
Toplam antioksidan kapasite anlamlı biçimde yükselmiş,
-
DNA hasarı olan spermatozoa yüzdesi anlamlı olarak azalmıştır.
-
Sperm membran lipid kompozisyonunda anlamlı değişiklik gözlenmemiştir.
Yorum: Bu bulgular, DHA takviyesinin spermin oksidatif stres direncini artırarak DNA bütünlüğünü koruyabileceğini, böylece erkek fertilitesine destekleyici bir rol oynayabileceğini göstermektedir. Çalışma, klasik semen parametreleri değişmese de sperm kalitesinin biyokimyasal düzeyde iyileştiğini ortaya koymuştur.
🔗 DOI: 10.1080/19396368.2016.1246623
-
González-Ravina et al., 2018 — DHA Takviyesinin İnsan Spermi Fonksiyonu Üzerine Etkisi
Yayın: Reproductive Biology, Cilt 18, Sayı 3, 2018, s. 282–288
Konu: Cristina González-Ravina ve arkadaşları (2018), yüksek saflıkta ve yoğunlukta dokosahekzaenoik asit (DHA) içeren bir takviyenin insan spermi fonksiyonu üzerindeki etkilerini araştırmak amacıyla prospektif, randomize, çift kör, plasebo kontrollü bir klinik çalışma yürütmüştür.
Çalışmaya, özel bir tüp bebek merkezinde infertil olarak değerlendirilen 60 erkek hasta dâhil edilmiştir. Her bir katılımcıdan 180 semen örneği toplanmış, tüm analizler Dünya Sağlık Örgütü (WHO) kriterlerine göre yapılmıştır. Katılımcılar rastgele olarak farklı DHA dozları alan ya da plasebo grubuna atanmıştır:
-
DHA grupları: 0.5 g, 1 g veya 2 g DHA/gün,
-
Plasebo grubu: eşdeğer kapsüller,
Süre: 1 ve 3 aylık değerlendirmeler.
Sonuç:
-
Geleneksel sperm parametreleri arasında belirgin fark saptanmamıştır, ancak progresif sperm motilitesinde anlamlı artış gözlenmiştir:
-
1 ve 2 g DHA dozlarında 1. ay sonunda,
-
0.5 g DHA dozunda 3. ay sonunda artış belirginleşmiştir (p < 0.05).
-
-
Bu iyileşme özellikle asthenozoospermik (hareketsiz sperm oranı yüksek) erkeklerde daha belirgin olmuştur.
-
Oksidatif stres düzeylerinde hafif azalma gözlenmiş, ancak apoptoz, DNA fragmantasyonu, lipid peroksidasyonu ve mitokondriyal membran potansiyeli parametrelerinde anlamlı fark bulunmamıştır.
Yorum: Bu çalışma, yüksek saflıktaki DHA takviyesinin sperm motilitesini artırabileceğini ve oksidatif stresi hafifletebileceğini göstermektedir. Bulgular, omega-3 yağ asitlerinin sperm fonksiyonunu destekleyici etkilerini doğrulamakta ve özellikle hareketlilik problemi olan erkeklerde DHA’nın faydalı olabileceğini önermektedir.
🔗 DOI: 10.1016/j.repbio.2018.06.002
-
Jensen et al., 2020 — Balık Yağı Takviyesi ile Testis Fonksiyonu Arasındaki İlişki
Yayın: JAMA Network Open, 2020; 3(1): e1919462
Konu: Tina Kold Jensen ve arkadaşları (2020), balık yağı (omega-3 yağ asidi) takviyesinin testis fonksiyonu, semen kalitesi ve üreme hormonları üzerindeki etkilerini incelemek amacıyla geniş kapsamlı bir kesitsel epidemiyolojik çalışma yürütmüştür.
Çalışma, Danimarka’da 2012–2017 yılları arasında zorunlu askerlik muayenelerine katılan 1.679 sağlıklı genç erkeği kapsamaktadır. Katılımcıların %5,8’i (n=98) son üç ay içinde balık yağı takviyesi aldığını bildirmiştir; bunların %54’ü takviyeyi en az 60 gün boyunca kullanmıştır.
Yöntem: Katılımcıların semen parametreleri (hacim, konsantrasyon, toplam sperm sayısı, morfoloji, motilite) ve serum hormon düzeyleri (FSH, LH, testosteron, serbest testosteron, inhibin B) değerlendirilmiştir. Takviye kullanımı “balık yağı”, “diğer besin takviyeleri” ve “hiç kullanmayanlar” olarak sınıflandırılmıştır.
Sonuç:
-
Semen hacmi: Balık yağı kullanan erkeklerde doza bağlı artış gözlenmiştir:
-
<60 gün kullananlarda +0.38 mL (95% CI, −0.03–0.80),
-
≥60 gün kullananlarda +0.64 mL (95% CI, 0.15–1.12), p < .001.
-
-
Testis hacmi: Benzer şekilde, ≥60 gün kullananlarda 1.5 mL daha büyük testis hacmi saptanmıştır (p = .007).
-
Hormon düzeyleri: Balık yağı kullananlarda
-
FSH %20,
-
LH %16 daha düşük,
-
Serbest testosteron/LH oranı ise daha yüksek bulunmuştur (p < .01).
-
-
Toplam sperm sayısı ve morfolojik olarak normal sperm oranı da balık yağı kullanım süresiyle pozitif ilişki göstermiştir.
-
Diğer takviyelerle (vitamin, mineral, protein vb.) benzer bir ilişki gözlenmemiştir.
Yorum: Bu büyük ölçekli nüfus temelli çalışma, omega-3 yağ asidi içeren balık yağı takviyesinin testis fonksiyonlarını destekleyebileceğini, sperm üretimi ve hormon dengesinde iyileşme sağlayabileceğini göstermektedir. Bulgular, FSH ve LH düşüşü ile testiküler fonksiyonun etkinliğinin arttığını düşündürmektedir. Ancak çalışma kesitsel olduğundan, nedensellik kurmak için randomize kontrollü klinik çalışmalara ihtiyaç vardır.
🔗 DOI: 10.1001/jamanetworkopen.2019.19462
-
Falsig et al., 2019 — Omega-3 Yağ Asitlerinin Sperm Kalite Göstergeleri Üzerine Etkisi: Sistematik PRISMA Derlemesi
Yayın: Andrology, Cilt 7, Sayı 6, 2019, s. 794–803
Konu: A.-M. L. Falsig ve arkadaşları (2019), omega-3 yağ asitleri alımının semen kalitesi üzerindeki etkilerini araştırmak amacıyla PRISMA kılavuzuna uygun sistematik bir derleme gerçekleştirmiştir.
Yöntem: Çalışma kapsamında PubMed, Embase ve Cochrane veri tabanlarında erkek fertilitesi veya infertilitesiyle ilişkili terimler, “omega-3 yağ asitleri” ve “balık tüketimi” anahtar kelimeleriyle kapsamlı bir literatür taraması yapılmıştır. En eski indeksli yıldan Ekim 2018’e kadar yayınlanan randomize kontrollü çalışmalar (RCT) ve gözlemsel çalışmalar incelenmiştir.
Dahil edilme kriterleri:
-
Katılımcılar: fertil veya infertil erkekler,
-
Müdahale: omega-3 yağ asidi takviyesi veya balıkla diyet takviyesi,
-
Sonuç ölçütü: semen kalitesi parametreleri (konsantrasyon, motilite, morfoloji vb.).
Sonuç:
-
Toplam 1.074 kayıt taranmış, 16 çalışma dahil edilmiştir.
-
Bunların 14’ü, omega-3 alımıyla en az bir semen kalitesi göstergesinde iyileşme bildirmiştir.
-
Bulgular arasında sperm motilitesi, morfolojik normal sperm oranı ve toplam sperm sayısında artış öne çıkmıştır.
-
Ancak çalışmalar katılımcı profili (fertil/infertil, yaş, BKİ, etnik köken), doz, süre ve metodoloji açısından yüksek heterojenite göstermiştir; bu nedenle meta-analiz yapılmamıştır.
Yorum: Bu sistematik derleme, mevcut literatürün büyük kısmının omega-3 yağ asitlerinin sperm kalitesi üzerinde olumlu etkiler rapor ettiğini göstermektedir. Bununla birlikte, çalışmalardaki heterojenlik, küçük örneklem boyutları ve sınırlı sayıda RCT nedeniyle sonuçlar temkinli yorumlanmalıdır. Yazarlar, doğurganlık sonuçlarını (fecundity) da içeren daha büyük ölçekli klinik araştırmaların gerekliliğini vurgulamaktadır.
-
Ebrahimi et al., 2017 — Omega-3 Yağ Asidi ve E Vitamini Takviyesinin PKOS Üzerindeki Etkileri
Yayın: Experimental and Clinical Endocrinology & Diabetes, Cilt 125, Sayı 6, 2017, s. 353–359
Konu: Faraneh Afshar Ebrahimi ve arkadaşları (2017), polikistik over sendromu (PKOS) olan kadınlarda omega-3 yağ asidi ve E vitamini birlikte takviyesinin insülin direnci ve hormonal parametreler üzerindeki etkilerini değerlendirmek amacıyla randomize, çift kör, plasebo kontrollü bir klinik çalışma yürütmüştür.
Yöntem: Çalışmaya Rotterdam kriterlerine göre tanı almış, 18–40 yaş arası 68 PKOS hastası dahil edilmiştir. Katılımcılar rastgele olarak iki gruba ayrılmıştır:
-
Tedavi grubu (n=34): 12 hafta boyunca günde 1000 mg keten tohumu yağı kaynaklı omega-3 (400 mg α-linolenik asit) + 400 IU E vitamini,
-
Plasebo grubu (n=34): eşdeğer plasebo kapsüller.
Başlangıçta ve 12 hafta sonunda hormonal (toplam ve serbest testosteron, LH, FSH, vb.) ve metabolik (insülin, HOMA-IR, HOMA-B, QUICKI) parametreler ölçülmüştür.
Sonuç: Omega-3 + E vitamini takviyesi, plaseboya kıyasla anlamlı metabolik ve hormonal iyileşmeler sağlamıştır:
-
İnsülin düzeyi: –1.0 ± 3.5 µIU/mL vs. +2.7 ± 6.6 µIU/mL (P = 0.004)
-
HOMA-IR: –0.2 ± 0.8 vs. +0.6 ± 1.5 (P = 0.005)
-
HOMA-B: –4.3 ± 14.3 vs. +10.5 ± 24.5 (P = 0.004)
-
QUICKI: +0.006 ± 0.02 vs. –0.01 ± 0.04 (P = 0.008)
-
Toplam testosteron: –0.5 ± 0.7 vs. –0.1 ± 0.5 ng/mL (P = 0.008)
-
Serbest testosteron: –1.2 ± 2.1 vs. –0.2 ± 1.7 ng/mL (P = 0.04)
Ayrıca, açlık glukozu ve diğer hormonlarda anlamlı fark saptanmamıştır.
Yorum: 12 haftalık omega-3 yağ asidi (α-linolenik asit) ve E vitamini kombinasyonu, PKOS’lu kadınlarda insülin direncini azaltmış ve androjen seviyelerini (testosteron) düşürmüştür. Bu bulgular, iki takviyenin birlikte kullanımının metabolik ve hormonal dengeyi iyileştirebileceğini göstermektedir.
-
Abokhrais et al., 2020 — Endometriozis Ağrısında Omega-3 Takviyesinin Etkinliği (PurFECT1 Çalışması)
Yayın: PLOS ONE, 15(1): e0227695, 2020
Konu: Ibtisam M. Abokhrais ve arkadaşları (2020), endometriozis ilişkili ağrının tedavisinde omega-3 çoklu doymamış yağ asitlerinin (O-PUFA) etkinliğini değerlendirmek amacıyla iki kollu, çift kör, randomize kontrollü pilot bir çalışma (PurFECT1) yürütmüştür.
Yöntem: Çalışma, endometriozis tanısı almış ve kronik pelvik ağrı yaşayan kadınlarda gerçekleştirilmiştir. Katılımcılar rastgele iki gruba ayrılmıştır:
-
Omega-3 PUFA grubu, omega-3 çoklu doymamış yağ asidi takviyesi almıştır.
-
Kontrol grubu, mısır yağı içeren eşdeğer plasebo kapsüller almıştır.
Çalışma, çift kör olarak yürütülmüş ve tedavi süresince ağrı şiddeti Visual Analogue Scale (VAS) ve yaşam kalitesi parametreleriyle değerlendirilmiştir.
Sonuç:
-
Omega-3 PUFA grubunda pelvik ağrıda azalma eğilimi gözlense de, pilot çalışmanın küçük örneklem büyüklüğü nedeniyle istatistiksel anlamlılık elde edilmemiştir.
-
Her iki grup da tedavi süresince benzer düzeyde iyileşme göstermiştir.
-
Yan etki profili düşük olup, omega-3 takviyesi iyi tolere edilmiştir.
-
Bulgular, daha geniş ölçekli ve uzun süreli çalışmalarda etkinliğin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymuştur.
Yorum: PurFECT1 çalışması, endometriozisle ilişkili ağrının yönetiminde omega-3 yağ asitlerinin potansiyel terapötik rolünü araştıran ilk çift kör RCT’lerden biridir. Sonuçlar, omega-3’ün güvenli ve potansiyel olarak yararlı bir tamamlayıcı tedavi olabileceğini, ancak etkinliğinin doğrulanması için daha büyük çok merkezli çalışmaların gerektiğini göstermektedir.
-
Odetayo & Olayaki, 2023 — Omega-3 Yağ Asidinin BPF Kaynaklı Seksüel Disfonksiyon Üzerindeki Etkisi
Yayın: Scientific Reports, 2023; 13:18060
Konu: Adeyemi Fatai Odetayo ve Luqman Aribidesi Olayaki (2023), çevresel kirletici Bisfenol F (BPF)’nin neden olduğu erkek seksüel fonksiyon bozukluklarına karşı omega-3 yağ asidinin (O3FA) koruyucu ve iyileştirici etkilerini incelemiştir.
Yöntem: Erkek Wistar sıçanları altı gruba ayrılmıştır: kontrol (mısır yağı), düşük doz O3FA (100 mg/kg), yüksek doz O3FA (300 mg/kg), sadece BPF, BPF + düşük doz O3FA ve BPF + yüksek doz O3FA. Seksüel davranış parametreleri (mount, intromisyon, ejakülasyon latansı ve sıklıkları), üreme hormonları (GnRH, FSH, LH, testosteron, prolaktin, östrojen) ve NO/cGMP sinyal yolakları ile steroidogenez enzim aktiviteleri (3β-HSD, 17β-HSD) değerlendirilmiştir.
Sonuç: BPF uygulaması erkek sıçanlarda seksüel performansı ciddi biçimde bozarken, omega-3 takviyesi bu olumsuz etkileri doz bağımlı şekilde tersine çevirmiştir. Omega-3 tedavisi, NO/cGMP düzeylerini artırmış, 3β-HSD ve 17β-HSD aktivitelerini yükseltmiş, testosteron üretimini desteklemiş ve üreme performansını iyileştirmiştir. Çalışma, omega-3’ün BPF kaynaklı seksüel disfonksiyonu NO/cGMP sinyallemesini ve steroidogenez enzim aktivitelerini artırarak düzelttiğini ve çevresel toksinlere bağlı üreme bozukluklarında koruyucu bir ajan olabileceğini göstermektedir.
🔗 DOI: 10.1038/s41598-023-45344-4
-
Salas-Huetos ve ark., 2022 — Kadın ve Erkeklerde Omega-3 Yağ Asidi Alımı ile Yardımcı Üreme Teknolojisi (ART) Sonuçları Arasındaki İlişki
Yayın: American Journal of Obstetrics and Gynecology (Am J Obstet Gynecol), 2022; 227(2):246.e1–246.e11
Konu: Albert Salas-Huetos ve çalışma ekibi (EARTH Study Team), kadın ve erkeklerde omega-3 yağ asidi ve omega-3 açısından zengin gıdaların (balık, kuruyemiş vb.) tüketimi ile yardımcı üreme teknolojisi (ART) sonuçları arasındaki ilişkiyi inceleyen prospektif bir kohort çalışması yürütmüştür.
Yöntem: 2007–2020 yılları arasında Massachusetts General Hospital’da infertilite tedavisi gören 229 çift (410 ART döngüsü) çalışmaya dahil edilmiştir. Kadın ve erkek diyetleri, 131 maddelik doğrulanmış bir besin sıklığı anketiyle değerlendirilmiştir. Birincil sonuçlar implantasyon, klinik gebelik ve canlı doğum oranları; ikincil sonuçlar ise gebelik kaybı oranı ve erkeklerde semen parametreleridir. Analizlerde yaş, BKİ, sigara, eğitim düzeyi, diyet paterni ve enerji alımı gibi değişkenler için düzeltme yapılmıştır.
Sonuç:
-
Kadınlarda: Yüksek EPA+DHA (omega-3) alımı canlı doğum oranını anlamlı şekilde artırmış ve gebelik kaybı riskini azaltmıştır.
-
En düşük ve en yüksek EPA+DHA çeyrekleri arasında canlı doğum olasılığı sırasıyla %36 ve %54’tür (p-trend=0.02).
-
Gebelik kaybı oranı en düşük çeyrekte %53 iken, en yüksek çeyrekte yalnızca %5’tir (p-trend=0.01).
-
-
Erkeklerde: Toplam omega-3 alımı sperm sayısı, konsantrasyonu ve motilitesiyle pozitif ilişkili bulunmuştur, ancak ART sonuçlarıyla doğrudan ilişki saptanmamıştır.
Sonuç: Kadınlarda omega-3 yağ asidi ve omega-3 açısından zengin gıdaların tüketimi, gebelik kaybını azaltarak canlı doğum olasılığını artırabilir. Erkeklerde ise omega-3 alımı sperm kalitesini iyileştirmekte, bu da dolaylı olarak fertilite üzerinde olumlu etki gösterebilir.
🔗 DOI: 10.1016/j.ajog.2022.03.053
-
Chiu ve ark., 2018 — Serum Omega-3 Yağ Asitleri ile Yardımcı Üreme Teknolojisi (ART) Sonuçları Arasındaki İlişki
Yayın: Human Reproduction, 2018; 33(1):156–165
Konu: Y.-H. Chiu ve EARTH Çalışma Ekibi (Harvard T.H. Chan School of Public Health, Massachusetts General Hospital), kadınlarda serum çoklu doymamış yağ asitleri (PUFA) düzeylerinin —özellikle omega-3 (ω3-PUFA) ve omega-6 (ω6-PUFA)— yardımcı üreme teknolojisi (ART) sonuçları ile ilişkisini araştırmıştır.
Yöntem: Prospektif EARTH kohort çalışmasından rastgele seçilmiş 100 kadın (136 ART döngüsü) dahil edilmiştir. Serum yağ asidi düzeyleri (toplam yağ asitlerinin yüzdesi olarak) gaz kromatografisi ile ölçülmüş, örnekler stimülasyon siklusunun 3–9. günleri arasında alınmıştır. Birincil sonuçlar implantasyon, klinik gebelik ve canlı doğum olasılığıdır. İlişkiler, yaş, BKİ, sigara, fiziksel aktivite, multivitamin kullanımı ve önceki doğum öyküsü için ayarlanan genelleştirilmiş tahmin denklemleri (GEE) modelleriyle analiz edilmiştir.
Sonuç:
-
Katılımcıların ortanca (25.–75. persentil) serum omega-3 düzeyi %4.7 (3.8–5.8) olarak saptanmıştır.
-
Uzun zincirli omega-3 PUFA düzeylerinin artışı, klinik gebelik ve canlı doğum olasılığında anlamlı artışla ilişkilendirilmiştir.
-
Her %1’lik serum uzun zincirli ω3-PUFA artışı, klinik gebelikte %8 (4–11%) ve canlı doğumda %8 (1–16%) daha yüksek olasılıkla ilişkilidir.
-
-
Doymuş yağ asitleri yerine %1 enerji uzun zincirli ω3-PUFA ile değiştirildiğinde canlı doğum oranı 2.37 kat artmıştır (95% CI: 1.02–5.51).
-
ω6-PUFA, ω6/ω3 oranı veya toplam PUFA düzeyleri ART sonuçlarıyla ilişkili bulunmamıştır.
Sonuç: Kadınlarda daha yüksek serum omega-3 düzeyleri, implantasyon, klinik gebelik ve canlı doğum oranlarını artırabilir. Bulgular, diyetle alınan uzun zincirli omega-3 yağ asitlerinin infertilite tedavisinde başarı oranını yükseltebileceğini göstermektedir.
🔗 DOI: 10.1093/humrep/dex335
-
Marrone G., Urciuoli S., Di Lauro M., Cornali K., Montalto G., Masci C., Vanni G., Tesauro M., Vignolini P., Noce A., 2023 — Safranın (Crocus sativus L.) ve Yan Ürünlerinin İç Hastalıklarında Sağlık Üzerine Etkileri
Yayın: Saffron (Crocus sativus L.) and Its By-Products: Healthy Effects in Internal Medicine
Konu: Marrone ve arkadaşları (2023), Crocus sativus L. (safran) bitkisinin ve üretim sürecinde ortaya çıkan yan ürünlerinin (by-products) iç hastalıkları alanındaki potansiyel sağlık etkilerini kapsamlı biçimde değerlendirmiştir. Safranın yalnızca baharat olarak değil, aynı zamanda antioksidan, anti-inflamatuvar ve nöroprotektif özelliklere sahip bir fitokimyasal kaynak olarak tıbbi değeri vurgulanmıştır.
Çalışmada safranın gıda, ilaç ve kozmetik alanlarındaki çok yönlü kullanımı ele alınmış, biyoaktif bileşenlerinin (krokin, safranal, krosin) insan sağlığı üzerindeki olumlu etkileri tartışılmıştır. Özellikle proinflamatuvar sitokinleri azaltarak oksidatif stresi hafiflettiği ve hücresel düzeyde koruyucu etki gösterdiği belirtilmiştir.
Sonuç: Safran ve yan ürünleri;
-
Depresyon ve anksiyete üzerinde düzenleyici etki göstermekte,
-
Maküler dejenerasyon ve nörodejeneratif hastalıklara karşı koruma sağlamaktadır,
-
Metabolik sendrom ve diyabet yönetiminde glikoz metabolizmasını desteklemekte,
-
Kronik böbrek hastalıklarında oksidatif stresi azaltarak böbrek fonksiyonlarını korumaktadır,
-
Ayrıca antikanser etkileri ile hücre proliferasyonunu baskılayabilmektedir.
Çalışma ayrıca safran üretiminde ortaya çıkan yan ürünlerin biyodöngüsel ekonomi (bio-circular economy) yaklaşımı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini, bu sayede atıkların azaltılabileceğini ve sürdürülebilir üretim modellerine katkı sağlanabileceğini vurgulamaktadır.
-
Goyal A., Raza F. A., Sulaiman S., Shahzad A., ve ark., 2024 — Safran Ekstraktının Üreme ve Cinsel Sağlıkta Yeni Bir Terapötik Seçenek Olarak Ortaya Çıkışı: Güncel Gelişmeler ve Gelecek Perspektifleri
Yayın: Annals of Medicine and Surgery, 2024; 86(5)
Konu: Goyal ve arkadaşları (2024), Crocus sativus (safran) ekstraktının üreme ve cinsel sağlık üzerindeki terapötik etkilerini kapsamlı biçimde incelemiştir. Çalışmada safranın antioksidan, antiinflamatuvar ve nöromodülatör özelliklerinin hem erkek hem de kadın üreme sistemi üzerinde olumlu etkiler gösterebileceği belirtilmiştir.
Erkeklerde yapılan çalışmalar, safranın sperm konsantrasyonu, motilitesi ve morfolojisinde iyileşmeler sağlayabileceğini, ancak mevcut bulguların çelişkili olduğunu göstermektedir. Kadınlarda ise safranın dismenore tedavisinde, menstrüel ağrının hafifletilmesinde, hormonel dalgalanmaların dengelenmesinde ve genel menstrüel sağlığın iyileştirilmesinde etkili olduğu rapor edilmiştir.
Ayrıca safranın yalnızca üreme sağlığıyla sınırlı kalmayıp;
-
Kardiyovasküler sağlık,
-
Diyabet yönetimi,
-
Bilişsel fonksiyonlar ve uyku kalitesi,
-
Psikiyatrik hastalıklar (özellikle depresyon ve anksiyete),
-
Romatoid artrit ve inflamatuvar süreçler
üzerinde de olumlu etkiler gösterebileceği vurgulanmıştır. İçerdiği karotenoid bileşiklerin (krokin, krosin, kroketin) ise antikanser potansiyel taşıdığı belirtilmiştir.
Sonuç: Safran, önerilen dozlarda güvenli bir fitoterapötik ajan olup ciddi yan etkilerle ilişkilendirilmemiştir. Ancak yüksek dozlarda toksisite riski nedeniyle dikkatli kullanılmalıdır. Çalışma, safranın özellikle kadınlarda hormonal denge, adet döngüsü düzeni ve ağrı yönetimi açısından doğal bir tedavi alternatifi olabileceğini göstermektedir. Ayrıca 2023 sonrası planlanan klinik araştırmaların, safranın kanser, diyabet, kalp hastalıkları, menopoz sonrası sağlık ve KOAH gibi alanlardaki potansiyelini değerlendireceği ifade edilmiştir.
🔗 DOI: 10.1097/MS9.0000000000002013
-
Sut S., Gherardi G., Ruzza F., Caudullo G., ve ark., 2024 — Safranın “Kırmızı Altın” Olarak CNS Üzerindeki Etkileri: Nötraseutiklerde Gelecek Uygulamalara Bir Meydan Okuma
Yayın: Saffron the “Red Gold” and Its CNS Activity: A Challenge for Future Applications in Nutraceuticals, Journal of Food Biochemistry, Mart 2024; 1–19
Konu: Sut ve arkadaşları (2024), Crocus sativus (safran) bitkisinin merkezi sinir sistemi (CNS) üzerindeki etkilerini ve nötraseutik (nutrasötik) potansiyelini kapsamlı biçimde incelemiştir. Safran, “kırmızı altın” olarak anılan, eşsiz aroması ve farmakolojik özellikleriyle öne çıkan bir bitkisel ürün olup, son yıllarda nörolojik hastalıkların yönetiminde dikkat çekici bir araştırma konusu haline gelmiştir. Çalışmada, safranın CNS temelli hastalıklarda etkinliğinin, özellikle oksidatif stres ve inflamasyonun patogenezdeki rolü üzerinden değerlendirildiği belirtilmiştir. Oksidatif stresin, Alzheimer hastalığı, Parkinson hastalığı, depresyon, anksiyete ve nörodejeneratif sendromlar gibi birçok CNS hastalığının gelişiminde önemli bir faktör olduğu vurgulanmıştır.
Bulgular: Preklinik ve klinik çalışmalar, safran ve biyoaktif bileşenlerinin (özellikle krosin, krosetin, safranal) şu etkilerini göstermektedir:
-
Antioksidan aktivite: Serbest radikal üretimini azaltarak sinir hücrelerini korur.
-
Antiinflamatuvar etki: Proinflamatuvar sitokinleri baskılar.
-
Mitokondriyal fonksiyon desteği: Hücresel enerji metabolizmasını düzenleyerek nöronal sağlığı destekler.
-
Nöroprotektif etki: Nöron dejenerasyonunu yavaşlatır, bilişsel performansı artırır.
Ayrıca, düşük toksisite profili nedeniyle safranın, CNS hastalıklarının tamamlayıcı veya destekleyici tedavisinde güvenle kullanılabileceği bildirilmiştir.
Sonuç: Safran ekstraktları, oksidatif stres ve inflamasyon üzerindeki etkileri sayesinde nörolojik hastalıklarda potansiyel nötraseutik ajanlar olarak değerlendirilmektedir. Standartlaştırılmış safran ürünleri, beyin sağlığını koruyucu, yaşam kalitesini artırıcı ve çok hedefli terapötik etkilere sahip doğal bileşikler olarak öne çıkmaktadır. Gelecekte yapılacak klinik araştırmaların, bu bitkinin CNS hastalıklarında koruyucu ve adjuvan tedavi olarak etkinliğini daha net ortaya koyması beklenmektedir.
-
Alsanie W. F., Alamri A. S., Abdulaziz O., Salih M. M., Alamri A., Asdaq S. M. B., Alhomrani M. H., Alhomrani M., 2022 — Kronik Hafif Stres Modelinde Crocin’in Antidepresan Etkisi
Yayın: Antidepressant Effect of Crocin in Mice with Chronic Mild Stress, Molecules, 2022; 27(17):5462
Konu: Alsanie ve arkadaşları (2022), Crocus sativus bitkisinin ana biyoaktif bileşenlerinden biri olan crocin (crocetin digentiobiose ester)’in kronik hafif stres (CMS) modeliyle indüklenen depresyonlu farelerde antidepresan etkisini incelemiştir. Çalışma, crocin’in olası nöroprotektif ve antioksidan mekanizmaları üzerinden depresif davranışları nasıl modüle ettiğini ortaya koymayı amaçlamıştır.
Yöntem: Araştırmada her iki cinsiyetten albino fareler üç hafta boyunca CMS protokolüne tabi tutulmuştur. Antidepresan etkiyi değerlendirmek için:
-
Tail Suspension Test (TST) — hayvanların hareketsizlik süresi,
-
Sucrose Preference Test (SPT) — sukroz çözeltisine tercih yüzdesi
ölçülmüştür. Ayrıca beynin malondialdehit (MDA), katalaz (CAT) ve indirgenmiş glutatyon (GSH) düzeyleri üzerinden antioksidan potansiyel değerlendirilmiştir.
Crocin, 4.84 mg/kg, 9.69 mg/kg ve 19.38 mg/kg dozlarında uygulanmıştır.
Bulgular:
-
Crocin uygulanan gruplarda, TST’de hareketsizlik süresi belirgin şekilde azalmış, bu etki özellikle yüksek dozlarda imipramin (klasik antidepresan) ile eşdeğer düzeyde olmuştur.
-
Sucrose tercih oranı, crocin dozuna bağlı olarak artmıştır — bu, anhedoni (zevk alamama) semptomunun azaldığını göstermektedir.
-
Yüksek doz crocin, spontan lokomotor aktiviteyi artırmıştır.
-
Plazma kortikosteron ve nitrit düzeyleri CMS grubuna kıyasla anlamlı biçimde düşmüştür.
-
Beyin GSH düzeyi artarken, MDA ve CAT aktivitesi azalmıştır — bu da crocin’in oksidatif stresi azalttığını göstermektedir.
Sonuç: Crocin, yüksek dozlarda antidepresan etki göstermiştir. Bu etki, muhtemelen oksidatif stresin azaltılması, kortikosteron düzeyinin düşürülmesi ve antioksidan savunma sisteminin güçlendirilmesi mekanizmaları aracılığıyla ortaya çıkmaktadır. Çalışma, crocin’in gelecekte doğal antidepresan olarak değerlendirilme potansiyeline işaret etmektedir. Ancak, yazarlar bu etkinin nörotransmitter düzeyleriyle ilişkisini doğrulamak için ileri çalışmalara ihtiyaç olduğunu vurgulamıştır.
🔗 DOI: 10.3390/molecules27175462
-
Han S., Cao Y., Wu X., Xu J., Nie Z., Qiu Y., 2024 — Safran (Crocus sativus L.) ve Etkin Bileşenlerinin Nörolojik ve Psikiyatrik Bozuklukların Yönetimindeki Rolü: Klinik Kanıtlar ve Mekanizmalar Üzerine Sistematik Derleme
Yayın: Phytotherapy Research, 2024; İlk yayımlanma: 29 Şubat 2024
Konu: Han ve arkadaşları (2024), Crocus sativus (safran) ve onun biyoaktif bileşenlerinin nörolojik ve psikiyatrik hastalıkların yönetimindeki etkilerini sistematik olarak değerlendirmiştir. Bu kapsamlı derleme, safranın bilişsel fonksiyon, depresyon, anksiyete, uyku bozuklukları, dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğu (DEHB) ve obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) üzerindeki etkilerini analiz etmiştir.
Yöntem: Çalışma, PRISMA yönergelerine uygun olarak yürütülmüş olup; PubMed/Medline, Web of Science ve ClinicalTrials.gov veritabanlarında Haziran 2023’e kadar yayımlanmış randomize kontrollü çalışmaları (RCT) kapsamıştır.
-
Dahil edilen 46 RCT’de, katılımcılar hem sağlıklı bireyler hem de nörolojik veya psikiyatrik bozuklukları olan hastalardan oluşmuştur.
-
Müdahaleler, safran veya safran ekstraktları şeklinde, tek başına ya da konvansiyonel ilaçlarla kombinasyon halinde uygulanmıştır.
-
Çalışma süresi 4 ila 48 hafta arasında değişmiştir.
Veriler RevMan ve STATA yazılımları kullanılarak meta-analiz yöntemiyle değerlendirilmiştir.
Bulgular: Safranın nörolojik ve psikiyatrik semptomlar üzerindeki etkileri, aşağıdaki şekilde özetlenmiştir:
-
Bilişsel fonksiyonlar: Safran, bilişsel performansı artırmada plaseboya göre anlamlı derecede daha etkili bulunmuştur.
-
Depresyon: Genel etki büyüklüğü −4.26 (95% CI: −5.76, −2.77) olup, safranın plasebodan belirgin şekilde üstün olduğu saptanmıştır.
-
Anksiyete: Etki büyüklüğü −3.75 (95% CI: −5.83, −1.67) olarak bulunmuştur; safran, anksiyete semptomlarını önemli ölçüde azaltmıştır.
-
Uyku bozuklukları: Safranın uyku kalitesini artırdığı ve uyku bozukluklarını azalttığı belirtilmiştir (−1.91; 95% CI: −2.88, −0.93).
-
DEHB ve OKB: Safran, bu bozuklukların tedavisinde kullanılan konvansiyonel ilaçlara karşı non-inferior (etkinlik açısından eşdeğer) bulunmuştur.
Yan etki profili açısından safran iyi tolere edilmiş, ciddi advers olay raporlanmamıştır.
Sonuç: Safran ve bileşenleri, oksidatif stres, inflamasyon, nörotransmitter dengesizliği ve nörogenezin düzenlenmesi yoluyla nöroprotektif etki gösterebilir. Bu sistematik derleme, safranın depresyon, anksiyete, uyku bozuklukları ve bilişsel zayıflık gibi durumlarda etkili, güvenli ve doğal bir tedavi seçeneği olabileceğini güçlü biçimde desteklemektedir.
-
Izadi S., Mohammad-Alizadeh S., Yadollahi P., Mirghafourvand M., 2024 — Üreme Çağındaki Kadınlarda Cinsel İşlev Bozukluğu Üzerine Safran ile Vitamin E’nin Etkisi: Randomize Kontrollü Çalışma
Yayın: Effect of vitamin E with and without saffron on the sexual function in women of reproductive age with sexual dysfunction: a randomized controlled trial, BMC Women’s Health, Şubat 2024; 24(143)
Konu: Izadi ve arkadaşları (2024), safran (Crocus sativus L.) ve vitamin E’nin kombine kullanımının üreme çağındaki kadınlarda görülen cinsel işlev bozukluğu üzerindeki etkilerini incelemiştir. Çalışma, hem cinsel fonksiyon alanlarını (libido, uyarılma, orgazm, tatmin, lubrikasyon, ağrı) hem de depresyon, anksiyete ve stres düzeylerini değerlendirmeyi amaçlamıştır.
Yöntem: Bu üçlü kör randomize kontrollü çalışma, komorbid uyku bozukluğu veya ağır depresyonu olmayan 50 kadın katılımcıyla yürütülmüştür. Katılımcılar blok randomizasyon yöntemiyle iki gruba ayrılmıştır:
-
Deney grubu: Sabahları 15 mg safran ve akşamları 15 mg safran + 50 mg vitamin E almıştır.
-
Kontrol grubu: Aynı şekilde görünen safran plasebo kapsülü (sabah) ve vitamin E (50 mg) + safran plasebo kapsülü (akşam) almıştır.
Müdahale süresi 8 hafta olup, ölçümler başlangıçta, 4. ve 8. haftalarda, ayrıca müdahale sonrası 4. haftada tekrar yapılmıştır.
-
Cinsel işlev: Female Sexual Function Index (FSFI)
-
Ruhsal durum: Depression, Anxiety, and Stress Scale-21 (DASS-21) ile değerlendirilmiştir.
Veriler, tekrarlayan ölçümler ANOVA, ANCOVA ve Mann–Whitney U testleri ile analiz edilmiştir.
Sonuç: Safran ile vitamin E’nin birlikte kullanımı, sadece vitamin E’ye kıyasla kadınlarda cinsel işlevi ve cinsel tatmini anlamlı derecede artırmıştır. Ayrıca bu kombinasyon, depresyon, anksiyete ve stres düzeylerinde de belirgin iyileşme sağlamıştır. Araştırmacılar, bulguların klinik uygulamalarda kullanılabilirliğini doğrulamak için daha geniş örneklemli çalışmaların yapılması gerektiğini belirtmiştir.
🔗 DOI: 10.1186/s12905-024-02980-w
-
Chauhan S., Tiwari A., Verma A., Padhan P. K., ve ark., 2024 — Depresyon Tedavisinde Safranın Terapötik Potansiyelinin Keşfi: Karşılaştırmalı Bir Derleme
Yayın: Exploring the Potential of Saffron as a Therapeutic Agent in Depression Treatment: A Comparative Review, The Yale Journal of Biology and Medicine, Eylül 2024; 97(3): 365–381
Konu: Chauhan ve çalışma arkadaşları (2024), Crocus sativus L. bitkisinden elde edilen safranın depresyon tedavisinde doğal bir alternatif olarak kullanım potansiyelini kapsamlı biçimde incelemiştir. Bu derleme, hem klinik hem de preklinik (hayvan modeli) düzeyinde safranın etkilerini karşılaştırmalı olarak değerlendirerek, klasik antidepresan ilaçlarla eşdeğer etkinliğe sahip olabileceğini öne sürmektedir.
Yöntem: Yazarlar, PubMed, ScienceDirect ve Scopus veritabanlarında yer alan 112 araştırmayı incelemiştir. Derleme, safranın etkinliğini nörotransmitter düzenlemesi, antiinflamatuar mekanizmalar ve nöroprotektif etkiler üzerinden değerlendirmiştir. Özellikle safranın üç temel biyoaktif bileşeni olan krosin, krositin ve safranal’ın antidepresan etkilerinin altında yatan mekanizmalar ayrıntılı biçimde analiz edilmiştir.
Bulgular:
-
Nörotransmitter düzenleme: Safran ve aktif bileşenleri, serotonin, dopamin ve noradrenalin düzeylerini artırarak klasik SSRI ilaçlara benzer bir etki göstermektedir.
-
Antioksidan ve antiinflamatuar etki: Krosin ve safranal, oksidatif stresi azaltarak ve proinflamatuar sitokinleri baskılayarak sinaptik plastisiteyi korur.
-
Nöroproteksiyon: Hayvan çalışmalarında safran tedavisinin hipokampal nöron hasarını azalttığı ve BDNF ekspresyonunu artırdığı gösterilmiştir.
-
Klinik bulgular: Hafif–orta düzey depresyonu olan bireylerde yapılan RCT’ler, safranın etkinliğinin fluoksetin ve imipramin gibi ilaçlarla karşılaştırılabilir olduğunu göstermiştir.
-
Yan etkiler: Safranın tolere edilebilirliği yüksektir; baş ağrısı, mide rahatsızlığı ve uyku değişiklikleri dışında ciddi advers etki bildirilmemiştir.
Sonuç: Safran, hem etkinlik hem de güvenlik profili bakımından umut vadeden bir doğal antidepresan olarak öne çıkmaktadır. Klinik çalışmalar, safranın hafif ve orta şiddette depresyon tedavisinde standart farmakoterapilere benzer etkinliğe sahip, ancak daha az yan etki profiline sahip olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte, uzun dönemli, geniş örneklemli klinik araştırmalar gerekmektedir.
Safran, depresyon tedavisinde “doğal, güvenli ve çok yönlü” bir seçenek olarak geleceğin fitoterapötik yaklaşımlarına ışık tutmaktadır.
-
Dwivedi H., 2024 — Safranın Farmakolojik Etkileri ve Fitokimyasal İçerikleri Üzerine Derleme
Yayın: A Review: Study on Pharmacological Actions and Phytoconstituents of Saffron, International Journal for Research in Applied Science and Engineering Technology (IJRASET), Aralık 2024; 12(12): 2275–2279
Konu: Harshit Dwivedi (2024), Crocus sativus L. bitkisinin kurutulmuş stigma kısımlarından elde edilen safranın tıbbi ve farmakolojik özelliklerini inceleyen bu derlemede, safranın biyolojik aktif bileşenleri olan krosin ve safranalın terapötik potansiyellerini kapsamlı biçimde özetlemiştir. Çalışma, safranın modern tıpta çok yönlü bir doğal ilaç adayı olarak değerlendirilmesine bilimsel bir temel oluşturmayı amaçlamaktadır.
Amaç: Bu derleme, safranın farmakolojik aktivitelerini, etki mekanizmalarını ve güncel klinik uygulamalardaki potansiyelini analiz etmekte; hem in vitro hem de in vivo çalışmalar ışığında biyolojik etkilerini karşılaştırmalı olarak sunmaktadır.
Bulgular:
-
Antioksidan Etki: Krosin ve safranal, serbest radikalleri nötralize ederek hücre hasarını azaltır; bu sayede yaşlanma, kardiyovasküler hastalıklar ve nörodejeneratif bozukluklara karşı koruyucu rol oynar.
-
Antikanser Aktivite: Çeşitli in vitro çalışmalar, krosin ve safranalın apoptozu indükleyerek tümör hücre proliferasyonunu engellediğini göstermiştir. Ancak bu bulguların insan denemelerinde doğrulanması gerekmektedir.
-
Antidiyabetik ve Antiaterosklerotik Etkiler: Safranın kan glukoz düzeylerini düşürdüğü, lipid profillerini düzenlediği ve insülin duyarlılığını artırdığı bildirilmiştir.
-
Antiinflamatuar Özellik: Proinflamatuar sitokinlerin (ör. TNF-α, IL-6) baskılanması yoluyla sistemik inflamasyonun azaltıldığı saptanmıştır.
-
Nöroprotektif Etkiler: Safran bileşenleri, Alzheimer hastalarında bilişsel fonksiyonları güçlendirme ve hafıza kaybını azaltma potansiyeli göstermektedir.
-
Psikiyatrik Etkiler: Klinik veriler, safranın hafif ve orta düzey depresyon tedavisinde konvansiyonel antidepresanlarla karşılaştırılabilir düzeyde etkinlik gösterdiğini ortaya koymuştur.
Sonuç: Safran, içerdiği krosin ve safranal gibi fitokimyasal bileşenlerle antioksidan, antiinflamatuar, antikanser ve nöroprotektif özellikleri sayesinde modern tıpta değerli bir doğal tedavi adayı olarak öne çıkmaktadır. Ancak, bu etkilerin klinik geçerliliğini destekleyecek kapsamlı, uzun dönemli araştırmalara ihtiyaç vardır.
Safranın hem önleyici hem de tedavi edici yönlerinin daha iyi anlaşılması, gelecekte fitoterapötik ilaç geliştirme süreçlerinde önemli bir adım olabilir.
🔗 DOI: 10.22214/ijraset.2024.66198
-
Abdian S., Fakhri S., Moradi S.Z., Khirehgesh M.R., ve ark., 2024 — Safran ve Majör Bileşenlerinin Nörodejeneratif Hastalıklara Karşı Etkileri: Mekanistik Bir Derleme
Yayın: Saffron and Its Major Constituents Against Neurodegenerative Diseases: A Mechanistic Review, Phytomedicine, Eylül 2024; 135:156097
Konu: Bu derleme çalışmasında Crocus sativus L. (safran) ve temel fitokimyasal bileşenlerinin (krosin, krositin, picrocrocin, safranal) nörodejeneratif hastalıkların (NDDs) yönetimindeki etkileri ve mekanizmaları ele alınmıştır. Çalışma, Alzheimer, Parkinson, Multipl Skleroz (MS), Huntington, Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS) gibi nörolojik hastalıkların patogenezinde rol oynayan sinyal yolları üzerinde safranın düzenleyici rolünü incelemiştir.
Amaç: Safranın ve ana bileşenlerinin antiinflamatuar, antioksidan ve antiapoptotik etkilerinin hücresel sinyal yolları aracılığıyla nörodejeneratif süreçleri nasıl modüle ettiğini ortaya koymak ve bu etkilerin klinik uygulamalardaki potansiyelini değerlendirmektir.
Bulgular:
-
Anti-apoptotik Etkiler: Krosin ve krositin, Bax/Bcl-2 oranını düşürerek, kaspaz-3 ve sitokrom c ekspresyonunu baskılayarak nöronal hücre ölümünü önler. Bu etki özellikle Alzheimer ve Parkinson modellerinde belirgindir.
-
Anti-inflamatuar Etkiler: Safran ve safranal, NF-κB, COX-2, IL-1β, IL-6, TNF-α gibi proinflamatuar mediyatörlerin ekspresyonunu azaltarak mikroglial aktivasyonu baskılar.
-
Antioksidan Etkiler: Safran bileşenleri Nrf2/HO-1 yolunu aktive eder, GSH, GPx, CAT ve SOD düzeylerini artırırken MDA ve ROS düzeylerini düşürür; böylece oksidatif stres kaynaklı sinir hücresi hasarını azaltır.
-
Nörotransmitter Desteği: Serotonin, dopamin ve asetilkolin düzeylerini düzenleyerek nörolojik fonksiyonların sürdürülmesine katkı sağlar.
Sonuç: Safran ve majör bileşenleri, çoklu sinyal yolaklarını hedefleyen etkileriyle nörodejeneratif hastalıkların patolojik süreçlerinde koruyucu ve iyileştirici potansiyel göstermektedir. Bu etkiler, safranın düşük toksisite profiliyle birlikte onu güvenli bir nöroprotektif ajan haline getirmektedir.
Öneri: Bileşenlerin biyoyararlanım sorunlarını gidermek için yenilikçi taşıyıcı sistemlerin (ör. nanoliposom, nanopartikül, polimerik kompleks) geliştirilmesi önerilmektedir. Gelecekteki çalışmalar, doz-cevap ilişkisi, uzun dönem güvenlilik ve iyi tasarlanmış klinik denemeler üzerine odaklanmalıdır.
🔗 DOI: 10.1016/j.phymed.2024.156097
-
Schuster J., Mundhenke C., Nordsieck H., Pouchieu C., ve ark., 2025 — Safran Ekstraktının Orta Düzey Uykusuzluğu Olan Yetişkinlerde Uyku Kalitesi Üzerine Etkisi: Desantralize, Randomize, Çift Kör, Plasebo Kontrollü Çalışma
Yayın: Effect of a Saffron Extract on Sleep Quality in Adults with Moderate Insomnia, Sleep Medicine X, Temmuz 2025; 10:100147
Konu: Schuster ve çalışma arkadaşları (2025), standartlaştırılmış bir safran ekstraktının uyku kalitesi, stres düzeyi ve psikolojik refah üzerindeki etkilerini incelemiştir. Doğal bitkisel müdahalelerin uyku bozuklukları üzerindeki terapötik potansiyelini değerlendiren bu çalışma, üç kollu, randomize, çift kör ve plasebo kontrollü bir tasarımla yürütülmüştür.
Amaç:
Bu araştırmanın amacı, safran ekstraktının (20 mg ve 30 mg dozlarında) 4 haftalık kullanımının, orta düzeyde uykusuzluk yaşayan yetişkinlerde uyku kalitesi ve ilişkili psikolojik değişkenler üzerindeki etkilerini değerlendirmektir.
Yöntem: Toplam 165 katılımcı rastgele olarak üç gruba ayrılmıştır: 30 mg safran, 20 mg safran ve plasebo. Katılımcıların uyku kalitesi Athens Insomnia Scale (AIS) ile, genel psikolojik durumları ise Single-Item Sleep Quality Scale (SQS), Perceived Stress Scale (PSS), Patient Health Questionnaire-4 (PHQ-4), Positive and Negative Affect Schedule (PANAS), Epworth Sleepiness Scale (ESS) ve WHO Quality of Life (WHOQOL) ölçekleriyle değerlendirilmiştir. Analizler hem intention-to-treat (ITT) hem de per-protocol (PP) yaklaşımıyla yapılmıştır.
Sonuç: Dört haftalık safran ekstraktı (20 mg veya 30 mg/gün) kullanımı, orta düzey uykusuzluk yaşayan yetişkinlerde uyku kalitesini artırmış ve stres düzeyini azaltmıştır. Ayrıca düşük dozda bile psikolojik refah üzerinde olumlu etkiler göstermiştir. Safran iyi tolere edilmiştir ve ciddi advers etki bildirilmemiştir.
Öneri: Gelecekteki araştırmalar, daha uzun süreli müdahaleleri ve safranın etkisinden en çok yararlanan alt grupları incelemelidir.
🔗 DOI: 10.1016/j.sleepx.2025.100147



